Her insanın bir başarı hikâyesi vardır, derler yahut sadece başarılı insanların hikâyeleri
bilinir ve başarısız insanları kimse hatırlamaz. Tarihi başarılı olanlar üzerinden okuruz,
kaybedenleri “atamız” olarak bile görmekten imtina ederiz. Aslında bu davranış biçimi doğal
seleksiyonun günümüz dünyasındaki yansıması olarak da algılanabilir. başarılı insanın toplum
düzeninde kariyer basamaklarını üçer beşer atlayarak çıktığı, başarısızlarınsa ilk iki basamakta
nefes nefese kalıp bir köşe başına yığıldığı davranış biçiminden bahsediyorum.
Anlaşılacağı üzere yaratıcının koyduğu doğal düzenle paralel bir toplum düzeni kurmuş
bulunuyoruz biz insanoğulları. Bense bu düzenin örneklerini kitaplardan filmlere, ütopyalardan
distopyalara her yerde görmekten büyük zevk alıyorum. İşte tam da bu yüzden birkaç yıl önce
izlediğim ve tadı damağımda kalan bir filmden bahsetmek istiyorum: Whiplash.
Hikâye çok da sıra dışı olmamasına rağmen hem müziklerin hem de ses efektlerinin etkisiyle
bir anda insan kendini kahramanla, yani genç bateristimizle bütünleşmiş buluyor. Zaten benim
için de “iyi film” ölçütü tam bu noktada gizli. Eğer ki karakterlerden herhangi biriyle yolda
görsem selam verecekmişçesine bir bağ kuruyorsam o film beni çemberine almıştır ve iyi
filmler kategorime dâhil olmuştur. Filmle ilgili herhangi bir can alıcı nokta ağzımdan
kaçırmadan methiyelerime son verip asıl çarpıcı kısma geçmem isabetli bir karar olacak
sanırım
Az evvel bahsettiğim toplumdaki doğal seleksiyon gerçeğinin en çarpıcı şekilde yaşandığı
dallardan birinin de müzik olduğu kanaatindeyim. Günümüz teknolojisinin nimetlerinden
faydalanarak yanlış çıkan notaları düzelten, detone olmayı bu teknolojiler sayesinde en aza
indiren sanatçılardan (!) bahsetmiyorum elbet. Özellikle bir çalgıya gönül vermiş sanatçıların
hep daha iyiyi, hep bir adım ileriyi istemelerinden bahsediyorum.
On yaşından beri keman çalan biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki çalgımı aksattığım
kısacık süre zarflarında dahi çalgımın bana küstüğünü hissederim. Benim gibi amatör olarak
müzikle ilgilenenler için bu duruma “çalgının küsmesi” diyebiliriz fakat profesyoneller için
durum bu kadarla sınırlı değil. Onlar başarısızlığın soğuk duşuyla ya kendilerine gelip çok daha
fazla çaba sarf etmek zorundalardır ya da adı bir daha kulaklara çalınmayacak “sanatçılar”
listesine en alt sıradan dâhil olacaklardır. Oldukça katı kuralların olduğu bir yaşam mücadelesi,
değil mi?
Sadece müzikle sınırlandırmış gibi görünmek istemem. Doktorlar için bile bu durum böyledir.
Uzun bir üniversite yolculuğu ki bu yolculukta bile pes edenler var, sonrasında uzmanlık sınavı
ki bu dönemeçte savrulmak oldukça yüksek bir ihtimal, bir de üzerine uzmanlığı bitirme gayreti
tüm yılların üzerine tuz biber oluyor. Burada bitiyor mu? Hayır. Gelişen dünyamız sayesinde
hastalıklara yeni tedavi metotları bulunuyor, yeni hastalıklar keşfediliyor ve doktorlardan
branşlarıyla alakalı hemen hemen her gelişmeyi takip etmeleri ve hatta uygulamaları
bekleniyor. Peki uygulayamayanlara ne mi oluyor? Parmakla gösterilen ve zorlu hastalıkları
tedavi edebilen bir doktor olarak anılmak yerine bir hastanenin bir doktoru olarak yaşamına
devam ediyor. Yani aslında yarım bırakmış oluyor kariyerini bir bakıma aynı adı kulaklara
çalınmayacak sanatçılar gibi.
Böyle anlattığımda bir köşe başında durup soluk almadan koşmamız gerektiği
sonucuna varıyor gibi görünsem de her insanı tatmin eden seviye, diğer bir deyişle mutluluğu
yakaladıkları çizgi değişir. Bazıları için kemanla ilk öğretilen parçaları çalmak ve adının
duyulmaması yeterliyken mutlu olmak için bazıları için zorlu besteleri binlerce kişi önünde
çalmak bile mutluluğa giden yolda basamaktır. Bazı doktorlar için pratisyen hekim olmak
yeterliyken bazıları için dünyanın en zorlu ameliyatına girmektir mutluluk. Yukarıda
söylediğim iyilerin kazandığı ve yetersizlerin elendiği düzeni yok saydığım düşünülmesin bu
cümlelerimden. Sadece “Peki mutluluk bu hikâyenin neresinde?” diye soran okuyucularıma
cevabendi. Bense çoktan tarafımı seçtim. Hedeflerimin olduğu her noktaya durmaksızın
koşmaktan mutlu olan biri olarak böylesine bir düzeni her insanın en azından bir alanda hayatına
dâhil etmesi ve kendine “en iyi” olma şansını vermesi gerektiğini düşünüyorum