Gizem Zeybek
YazarGizem Zeybek
4 dakika okuma süresi
Nis 24, 2024

SOLUKSUZ KOŞANLAR VE KÖŞEDE DİNLENENLER


Her insanın bir başarı hikâyesi vardır, derler yahut sadece başarılı insanların hikâyeleri

bilinir ve başarısız insanları kimse hatırlamaz. Tarihi başarılı olanlar üzerinden okuruz,

kaybedenleri “atamız” olarak bile görmekten imtina ederiz. Aslında bu davranış biçimi doğal

seleksiyonun günümüz dünyasındaki yansıması olarak da algılanabilir. başarılı insanın toplum

düzeninde kariyer basamaklarını üçer beşer atlayarak çıktığı, başarısızlarınsa ilk iki basamakta

nefes nefese kalıp bir köşe başına yığıldığı davranış biçiminden bahsediyorum.

Anlaşılacağı üzere yaratıcının koyduğu doğal düzenle paralel bir toplum düzeni kurmuş

bulunuyoruz biz insanoğulları. Bense bu düzenin örneklerini kitaplardan filmlere, ütopyalardan

distopyalara her yerde görmekten büyük zevk alıyorum. İşte tam da bu yüzden birkaç yıl önce

izlediğim ve tadı damağımda kalan bir filmden bahsetmek istiyorum: Whiplash. 

Hikâye çok da sıra dışı olmamasına rağmen hem müziklerin hem de ses efektlerinin etkisiyle

bir anda insan kendini kahramanla, yani genç bateristimizle bütünleşmiş buluyor. Zaten benim

için de “iyi film” ölçütü tam bu noktada gizli. Eğer ki karakterlerden herhangi biriyle yolda

görsem selam verecekmişçesine bir bağ kuruyorsam o film beni çemberine almıştır ve iyi

filmler kategorime dâhil olmuştur. Filmle ilgili herhangi bir can alıcı nokta ağzımdan

kaçırmadan methiyelerime son verip asıl çarpıcı kısma geçmem isabetli bir karar olacak

sanırım

Az evvel bahsettiğim toplumdaki doğal seleksiyon gerçeğinin en çarpıcı şekilde yaşandığı

dallardan birinin de müzik olduğu kanaatindeyim. Günümüz teknolojisinin nimetlerinden

faydalanarak yanlış çıkan notaları düzelten, detone olmayı bu teknolojiler sayesinde en aza

indiren sanatçılardan (!) bahsetmiyorum elbet. Özellikle bir çalgıya gönül vermiş sanatçıların

hep daha iyiyi, hep bir adım ileriyi istemelerinden bahsediyorum.

On yaşından beri keman çalan biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki çalgımı aksattığım

kısacık süre zarflarında dahi çalgımın bana küstüğünü hissederim. Benim gibi amatör olarak

müzikle ilgilenenler için bu duruma “çalgının küsmesi” diyebiliriz fakat profesyoneller için

durum bu kadarla sınırlı değil. Onlar başarısızlığın soğuk duşuyla ya kendilerine gelip çok daha

fazla çaba sarf etmek zorundalardır ya da adı bir daha kulaklara çalınmayacak “sanatçılar”

listesine en alt sıradan dâhil olacaklardır. Oldukça katı kuralların olduğu bir yaşam mücadelesi,

değil mi? 

Sadece müzikle sınırlandırmış gibi görünmek istemem. Doktorlar için bile bu durum böyledir.

Uzun bir üniversite yolculuğu ki bu yolculukta bile pes edenler var, sonrasında uzmanlık sınavı

ki bu dönemeçte savrulmak oldukça yüksek bir ihtimal, bir de üzerine uzmanlığı bitirme gayreti

tüm yılların üzerine tuz biber oluyor. Burada bitiyor mu? Hayır. Gelişen dünyamız sayesinde

hastalıklara yeni tedavi metotları bulunuyor, yeni hastalıklar keşfediliyor ve doktorlardan

branşlarıyla alakalı hemen hemen her gelişmeyi takip etmeleri ve hatta uygulamaları

bekleniyor. Peki uygulayamayanlara ne mi oluyor? Parmakla gösterilen ve zorlu hastalıkları

tedavi edebilen bir doktor olarak anılmak yerine bir hastanenin bir doktoru olarak yaşamına

devam ediyor. Yani aslında yarım bırakmış oluyor kariyerini bir bakıma aynı adı kulaklara

çalınmayacak sanatçılar gibi. 

Böyle anlattığımda bir köşe başında durup soluk almadan koşmamız gerektiği

sonucuna varıyor gibi görünsem de her insanı tatmin eden seviye, diğer bir deyişle mutluluğu

yakaladıkları çizgi değişir. Bazıları için kemanla ilk öğretilen parçaları çalmak ve adının

duyulmaması yeterliyken mutlu olmak için bazıları için zorlu besteleri binlerce kişi önünde

çalmak bile mutluluğa giden yolda basamaktır. Bazı doktorlar için pratisyen hekim olmak

yeterliyken bazıları için dünyanın en zorlu ameliyatına girmektir mutluluk. Yukarıda

söylediğim iyilerin kazandığı ve yetersizlerin elendiği düzeni yok saydığım düşünülmesin bu

cümlelerimden. Sadece “Peki mutluluk bu hikâyenin neresinde?” diye soran okuyucularıma

cevabendi. Bense çoktan tarafımı seçtim. Hedeflerimin olduğu her noktaya durmaksızın

koşmaktan mutlu olan biri olarak böylesine bir düzeni her insanın en azından bir alanda hayatına

dâhil etmesi ve kendine “en iyi” olma şansını vermesi gerektiğini düşünüyorum

Bunlar İlginizi Çekebilir