Gülay Keskin
YazarGülay Keskin
3 dakika okuma süresi
Oca 14, 2019

    "Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum."


    Masumiyet Müzesi'nin ilk cümlesi. Etkileyici. Kitabı okumadım fakat Yazgı Yazgan'ın "Ya mutluysak da bilmiyorsak?" başlıklı konuşmasından ve bu cümleden etkilenerek bir yazı yazmaya karar verdim. Mutluluk yaşanan bir olgu mu, yoksa hatırlanan mı? Bu soruyu daha önce kendime hiç sormamıştım. Siz sordunuz mu kendinize? Ya da fark ettiniz mi? 

    Mutluluğu çoğunlukla geçmişte bulduğumuzu, yani aslında onu "hatırladığımızı".

    Şu anı ele alın. Belki evinizde boş boş oturuyorsunuz, belki akşama kadar çok yoğun çalıştığınız bir işiniz var. Belki bir arkadaşınızla kahve içiyorsunuz belki de tek başınıza, fakat normal hissediyorsunuz. Sadece normal. Ne mutlu, ne mutsuz. ya da belki sıkılmış.

    Fakat bu anı, yıllar sonra, "ne günlerdi, çok mutluydum" şeklinde hatırlayabiliyorsunuz. Bu yaptığınız işi hatırlayarak olabilir, -belki şu an başka işte çalışıyorsunuz ve çok daha fazla sıkıldınız-, görüştüğünüz insanları/arkadaş çevrenizi, yaşadığınız/ bulunduğunuz şehri özlediğiniz için olabilir.

    Ama olduğu bir gerçek. Yazgı Yazgan'ın konuşması bittiğinde uzun süre düşündüm. Gerçekten de yıllar öncesine ait fakat o zamanlar bana çok "normal" gelen bir anım şu an düşündüğümde şimdiki yaşantımdan çok daha cazip gelebiliyor. 

    Öyleyse neden şu anımı özleyeceğimi, geri dönmek isteyeceğimi bile bile yaşadığım anın kıymetini bilmiyorum?

    Elbette bunu her gün yapamayız. Çok can sıkıcı günler de olacak. Bazen hayatımızla ilgili hiçbir şeyden memnun olmayacağız belki, hava durumu bile canımızı sıkacak o gün, o kadar bunalmış olacağız ki. Bazen hastalıklar olacak ve her şey manasız gelecek, bazen çok büyük mutluluklar olacak belki, ertesi gün sıradan hayatımıza devam etmek yine, yine manasız gelecek. 

    Düşünüyorum ki, sadece yapmamız gereken şu: Hissettiğimiz ve yaşadığımız her ne ise yaşadıktan sonra yahut yaşarken ona bakıp keyif almaya bakmak. 

    Keyif alamıyorsak bir süre kendimizi ona bırakıp sadece onu yaşamak. Çünkü sen karşı koydukça ve onu erteledikçe karşına elbet bir gün çıkacak. Çektiğin acıyı reddetme, hissettiğin kötü şeyleri elinin tersiyle itme. Onları yaşamaya daima hazır ol. Bunu demek çok kolay, evet; diyorum ama. Çünkü sen hazır değilim desen de bu doğru değil. Hazırsın zaten. Hazır olmasan karşına çıkmazdı, inan!

    Hani ortalıkta bir sözdür dolaşıp duruyor, "carpe diem". Bunu o an mutlu olmak olarak algılıyoruz. Oysa gerçek şu değil mi, yaşamak o an ne hissetmen gerekiyorsa onu hissetmek demektir. Yaşamak sadece mutlu olduğunda mı güzel? Neden anı yaşamak sadece mutluluk?

    Tüm hislerini kabullen.

    Ağlamak istiyorsan ağla. Daha huzurlu ve dingin bir kalple ayağa kalkıp devam edeceksin. 

    Kahkaha atmak istiyorsan sadece yahut boşvermek istiyorsan bir süre, sadece boşvermeye bak.

    Günün 1 saatini de olsa sessizlikte kendini dinleyerek ve kalbindeki hislerle geçir. Buna ihtiyacın var. Kapıldığın hırsların senı ruhsuz, etrafındaki ve hayatındaki koşuşturmanın seni içinden çıkamayacağın hale getirmesine izin verme. 

    Çünkü içinden çıkamazsan, kendi içini göremezsin.

    Kendi içini göremezsen,

    işte o zaman her şey manasız. 

    Bunlar İlginizi Çekebilir