Aslında çoğumuzun hayatında Werther’inki gibi dillere destan olmasa da aklımızın ve kalbimizin çakıştığı, bazen bizi kalbimiz ve mantığımız arasında bırakan bir aşk oluyor.
Genç Werther’in acıları çoğu yerde intihara sürükleyen, karamsar bir roman olarak tanımlansa da bana göre durum biraz farklı. Aslında, Genç Werther’in acıları, mektuplardan oluşan kısa bir roman. Yazarımız Goethe, kitabının başında Werther’in öyküsü hakkında bulabildiği her şeyi kâğıda geçirdiğinden ve ona olan hayranlığından söz ediyor. Ana karakterimiz olan Werther, uzak kaldığı yakın arkadaşı Wilhem’e hayatı ve hislerinden bahseder. Werther, kitap boyunca mektuplarında umutsuzca âşık olduğu kadın Lotte (Charlotte) bahsediyor. Her şey çok güzel, ne kadar da çok seviyor Lotte’yi. Ama aslında bir terslik var. Lotte, bir başkası ile nişanlanmış ve onu çok seviyor. Onu çok seven Werther, onunla arkadaş olmaya ve yanında bulunmaya devam eder. Hislerinin karşılıklı olduğunu düşünür, elinden geleni yapar ve hisleri karşılık bulmadığında hislerini yazıya döker. Hislerin karşılıksız olduğuna emin olduğunda ise âşık olduğu kadın olan Lotte’nin kocası Albert’tan ödünç aldığı tabanca ile intihar eder.
İşte burada, benim yorumlarım devreye giriyor. Werther, mektuplarının başında inanılmaz mutlu olduğundan, gitmesinin doğru bir karar olduğundan bahsederken; aşkına karşılık bulamaması ve çektiği acılar mutlu olmayı bırak, hayatına son vermesine sebep oluyor. Haklı veya haksızdan bahsetmeyeceğim. Çünkü düşündüğümüz zaman her iki tarafında kendince haklı ve haksız olduğu konular var. Ama biz Werther’i okuyup, onun bakış açısıyla olaylara bakıyoruz. Werther bazılarına göre fazla duygusal fazla kırılgan bir karakterken, bana göreyse gerçekten çok iyi kalpli, saf ve temiz duygularla seven bir karakter. Werther’den birkaç cümle bırakmak istiyorum.
"Artık tüm umutlarını o insana bağlar, etrafındaki dünyayı unutur, ondan başka hiçbir şey duymaz, görmez ve hissetmez, yalnızca tek bir insana özlem duyar."
"İnsanın mutluluğu aynı zamanda kederinin kaynağı olmak zorunda mıydı? Yaşam dolu doğanın içinde yüreğimi saran etrafındaki dünyayı cennete dönüştüren kalbimdeki o dolu dolu ve sıcak duygu, şimdi benim için peşimi bırakmayan katlanılmaz bir azap acı veren bir hayalet haline geldi.’"
"Ben onu böylesine yürekten, dolu doluya severken ve başka hiçbir şey görmezken, hiçbir şey bilmezken, ondan başka hiç kimseye sahip değilken nasıl olur da onu başkası da sevebilir, bir türlü anlayamıyorum!"
Werther, öyle temiz duygular besliyordu ki, ne yaşarsa yaşasın âşık olduğu kadın üzülmesin, onun gibi acı çekmesin diye elinden geleni yaptı. Diğer taraftan Lotte Werther’e çok değer veriyor olmasına rağmen, belki de ona karşı hisler beslemesine rağmen (bundan emin değilim, hiçbir şey hissetmiyor olma ihtimali de oldukça yüksek) bir şeyleri göze alamadı. Ahlaki açıdan bakıldığında gibi şeyler demek istemiyorum, çünkü tabii ki herkesin bakış açısı ve ahlak yargısı farklıdır. Bütün karakterlerin farklı bakış açıları farklı düşünceleri ve farklı yaşam tarzları var. Sadece ben Werther’in sevgisine, aşkına bayıldım! Aşk acıtır. Zordur ve bazen zor olmalıdır. Acı bazen çekilmesi gereken bir şeydir. İnsanın olgunlaşması, belirli bir seviyeye gelmesi için bazı şeyler yaşaması, deneyimlemesi gerekir. Tabii ki bu acı, aşkınız karşılıklı ve yaptığınız, yapacağınız şeylere değecek bir aşk ise. Hayat çok kısa, ne yaparsak yapalım bazen kalp istediğini ister! (But the heart wants what it wants- Selena Gomez)