Ben
Çocukluğumdan beri futbola aşık biri olarak büyüdüm. 2008 yılından beri lisanlı olarak futbol oynuyorum. Ve o yıldan beri herkes senden futbolcu olur, zaten solaksın, Türkiye’de solak futbolcu az vs gibisinden şeyler diyorlardı. Ee tabi televizyondan ordan burdan görüp özenmemek elde değildi o yaşlarda. Hatta ilk idmanıma ailem izin vermediği için bisikletime atlayıp yaklaşık 5 kilometrelik bir yolu tek başıma gitmiştim daha 10-11 yaşlarındayken. Deli gibi video izliyor, haftasonu gelsin idmana gideyim diye bekliyordum. Sahaya çıkınca eve dönesim gelmiyordu. Ailemin durumu da çok iyi olmadığı için aldıkları kramponlara kendimce bir şeyler karalıyor, izlediğim futbolcuların kramponlarına benzetmeye çalışıyordum. Ve henüz hiçbir şeyin farkında değildim. Yaşım biraz daha büyüdüğünde gerçekleri de yavaş yavaş görmeye başlamıştım. Tamam belki çok yetenekli olabilirdim, solak da olabilirdim ama bu yetmiyordu. Bunu milli takımın bölgesel seçmelerinde fark etmiştim. Yanlış anlaşılmasın,benden daha az yetenekli bir çok çocuk seçmeleri geçebilmişken ve ben o seçmelerde iyi performans göstermişken beni seçmemişlerdi. Sanki seçilecek oyuncular önceden belirlenmiş de ben oraya öylesine gitmiş gibiydim. Ama bu durumun hevesimin önüne geçmesine izin vermedim. Çalışmaya,çabalamaya devam ettim. Daha sonra futbol oynadığım klüp kapanma kararı aldı ve artık serbesttim. Bir daha oynayamayacak mıyım diye düşünmeye başlamıştım. Çünkü arayan soran kimse yoktu. Ama ben tek başıma idman yapmaya devam ettim ve eski klübümdeki hocamla da görüşüp kendimden 2-3 yaş küçüklerle idmanlara çıktım. Bir gün yolda yürürken evimizin yakınlarına bir takımın tesisinin yapıldığını gördüm ve o an ‘bir takımım olursa burda ne top oynanır be’ diye kendi kendime konuştum. 2 hafta sonra tesisin yapımı bitmiş ve o takım altyapısı için seçme yapacağını duyurmuştu. Kendimi seçme gününe kadar iyice hazırladım. Seçme günü geldiğinde o kadar motiveydim ki.. Seçme bittikten sonra soyunma odasına gittim, içerde sadece ben vardım. Hoca yanıma geldi ve bidahaki idmanlara da gelmemi istedi. O an benden mutlusu yoktu. Hayalim olan futbolculuğa bir adım daha yaklaşmıştım. Okuldan çıkıp idmana sonra tekrar okulun yurduna dönüyordum. Gittiğim sezon A takım 3. Lige çıkmayı son haftalarda kaybetmişti ve bu durum altyapıyı üzmüştü. Altyapı olarak 2 yıl finallerde kaybedip şampiyonaya gidememiştik. Fakat sonraki sene namağlup olarak Türkiye Şampiyonası’na katılacaktık. Bu arada A takım altyapıdan ben daha 4-5 arkadaşımı idmanlara çağırmıştı. Hepimizde ayrı bir mutluluk ayrı bir heyecan vardı. Sonra şampiyonanın ilk maç günü geldi. Tribünlerde bir sürü seyirci ve o seyircilerin arasında profesyonel kulüplerin yetenek avcılarının olduklarını biliyorduk. İlk maçı kazanmıştık. Ben fırsat buldukça tribüne bakıyor ve elindr kalem kağıt olup bir şeyler yazan insanları gördükçe heyecanlanıyordum. Tesise geri döndük ve 3 gün sonra grubun diğer maçını oynayacaktık. İlk maçtan sonra bikaç arkadaşıma yetenek avcılarının numarası bırakılmıştı. Fakat teknik direktörümüz numaraların yazılı olduğu kağıtları yırtıp atmıştı. Bu durum beni düşündürmeye başlamıştı. Bi kulüp neden futbolcusunun daha iyi yerlere gelmesini istemez? Torpil muhabbeti yüzünden bir yerlere gelmemiz zaten engelleniyorken bir de kulübün bu şekilde bir hareket sergilemesi kötü hissettiriyordu. Neyse 2. Maç günü geldi. Sahaya çıktık,kafa kafaya giden bir maç vardı. İlk yarı bittiğinde bacağımda bir ağrı hissettim, hocaya söylemek istemedim çünkü çıkmak istemiyordum. İkinci yarı biraz dener zorlarsa çıkarım diye düşünüyordum. İkinci yarı başladı,sol bek oynuyorum yine ve rakibin sağ açığı çizgiden geliyor. Koştum, topa yatarak müdaha ettim. Ettim etmesine ama kramponumun dişi zemine takılmıştı ve sol bilepim dönmüştü. O an sanki tüm dünya susmuş ve sadece bilekten çıkan kemik sesi duyulabiliyordu. Maç bitti,kazandık ama ben kaybetmiştim. Kullandığım ayakla topa vurmayı geç üzerine basamıyordum. Hastaneye gittim,doku zedelenmesi dendi. Ayağımı birden alçılı şekilde buldum ve 1 hafta sonra şampiyonanın ikinci grup maçları başlatacaktı. 1 gün sonra alçıyı çıkardım ve kendim bandajla sardım bileğimi. Verilen ilaçları kullanıyor kendimi maça yetiştirmeye çalışıyordum. Biraz toparlar gibi olmuştum fakat yüklenince şişmeye başlıyor ve ağrı yapıyordu. İlk maçı kaçırmıştım,sinirden duvarları yumrukluyor ve kendime kızıyordum. Geçen maç ağrım olduğunu söyleyip oyundan çıksam, en iyi zamanımda sakatlanmayacak ve belki de hayalimi gerçekleştirecektim. Ama pes etmiyordum. Grubun ikinci maçına çıkmak istediğimi söyledim ve ayak bileğime uyuşturucu iğne yapılarak maça çıktım. Sol ayağını hissetmiyordum fakat elimden geleni yapmak istiyordum. Ama olmamıştı,maçı kaybetmiştik ve ben, herkesin profesyonel olmak için en büyük şans olarak gördüğü şampiyonada sakatlanmış ve hayallerimden uzaklaşmıştım. Ailemden de beklediğim desteği görememiş ve bunalıma girmiştim. Okulu da boşlayıp mezuna kalmıştım. Sonraki sene toparlamış şeklide geri döndüm ama yine finalde kaybedip şampiyonaya gidemedik. Sonra bize o çok sahip çıkan çok seven(!) kulübümüz bizi serbest bıraktı. Çünkü artık altyapıda oynayamayacaktık ve para vererek aldığı futbolculara onlara her zaman daha tatlı geliyordu. Daha sonra başka bir takımla anlaştım ama orada da param filan ödenmedi. Ben de idmanlara gitmeyip dershaneye gidiyor sadece hafta sonları maçlara çıkıyordum. Şimdi ise Düzce Üniversitesi’nde okuyorum ve futbol hala içimde bir ukte olarak duruyor.