Türkiye, geçmişten bugüne çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapmıştır. 1988 sonrası dönemde Irak, Kosova, Bosna-Hersek, Makedonya, Afganistan ve Suriye’den gelen mültecilerin üzerine Ahıska Türkleri’nin sürgünü eklendiğinde ülkemizde göç trafiği yoğun yaşanmıştır. Fakat en büyük göç alımı Suriye İç Savaşı ile olmuştur. Son verilere göre ülkemiz 365.000’den fazla diğer uyruklardan insana ev sahipliği yaparken ülkemizdeki Suriyeli sığınmacı sayısı 3.6 milyonu geçmiştir. Yıllardır süren iç savaş süresince 13 milyon Suriyeli insan göç etmiş, 6 milyon kişi ise ülke içinde yer değiştirmiştir. Geçici koruma altına alınan Suriyeli vatandaşların Türkiye nüfusuna oranı %4 dolaylarındadır. Türkiye'ye sığınan Suriyelilerden yaklaşık 60 bininin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bulunuyor. Ancak Suriyeliler Türkiye'de resmen mülteci statüsüne de sahip değiller. Zira Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi'ni "coğrafi sınırlama" şartıyla kabul etmişti. Bu kısıtlama nedeniyle, sadece Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden gelen göçmenlere mülteci statüsü verilmesi mümkün. Dolayısıyla sığınmacı statüsünde görülüyorlar ve bu mülteci haklarını elde etmeleri için yeterli değil. Bu yüzden Türkiye’deki Suriyeli insanlar maddi ve manevi büyük sıkıntılar çekmektedir. Türkiye’ye yerleşen Suriyeli sığınmacıların yaş ortalaması 2018 verilerine göre 31,7’dir. Bununla beraber çocuk sığınmacı sayısı çoktur. Sığınmacı çocuklar için geçici eğitim kurumları açılmıştı, devlet kaynaştırma için bu kurumları kademeli olarak kapattı ve çocukları Türk okullarına yönlendirdi. Bu kaynaştırma çalışması fikren iyi olsa da okulda çocukların mutsuz olmasına ve tartışmalarına sebep oldu. Çünkü sığınmacı çocuklar Türkçe bilmiyordu ve derslerini, sınıf arkadaşlarını anlamıyorlardı. Görüntüleri ve konuşmaları farklı olduğundan Türk çocuklar tarafından dışlandılar ve aralarında fiziksel şiddete varan arbedeler yaşandı. Bunun sonucunda sığınmacı çocuklar ve aileleri okul fikrinden uzaklaştı ve Türk okullarına gönderilen bu çocukların bir kısmı okulu bıraktılar. Genç nüfusta ise sıkıntılar Suriyelilerin iş hayatına girmesi ve çoğunun kayıtsız olarak daha az miktarda maaşa çalışmasıyla başladı. Bunun sonucunda Türk vatandaşları iş bulmakta zorlanarak problemin Suriyelilerden kaynaklandığını düşündüler, onlara olan kinleri arttı. Sağlık hizmetlerinden yararlanırken Suriyelilere verilen öncelikler biz Türk vatandaşlarına kendilerini 2. Sınıf vatandaş olarak görülüyor gibi hissettirmiştir. Bazı şehirlerimizin, özellikle İstanbul, Hatay, Şanlıurfa ve Gaziantep, caddelerinde tabelalarda Arapça yazılar, Arapça sokak levhaları ve gettolaşmış Arap bölgeleri oluşmuştur ve bu durum iki millet olarak ortak hayatlar yaşayamayacağımıza, aramızda gruplaşma olduğuna yönelik mesajlar vermektedir.
Özellikle internet ortamında olmak üzere medyada Suriyeliler ve Türkler arasında büyük ayrımlar yapıldığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Suriyelilere ayrıcalıklar sağladığı ve onların hayatlarını çok rahat sürdürdüğü konusunda gerçeğe dayanmayan haberler dönmektedir. Bu haberler sonraları gerçekler ortaya dökülerek reddedilse de ülkemizin Suriyelilere yaptığı bazı yardımlar açıklandığında Türk halkının duruma tepkisi doğal olarak artmıştır. İki millet arası sinirler gerilmiştir. Bazı Suriye vatandaşları ülkemizden gitmek istemiş, bazıları bunu denemiş veya denemeyi düşünmektedir. Aileleri, işleri Suriye’deyken burada kalmak onları mutsuz etmiştir. Fakat bazı Suriyeliler ülkemizi sevmiş, burada rahat ve mutlu olduğunu düşünmüş, hayatını Türkiye’de şekillendirmiş ve hatta ülkemize yatırım bile yapmış olduklarından kendi ülkelerine dönmek istememektedir. Ülkelerinin Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytin Dalı Operasyonu ile temizlenen bölgeleri olduğunu düşünseler de Suriye kendi vatandaşları için bile korku dolu bir bilinmez haline gelmiştir.