Baktığında ne gördüğün değil, ne hissettiğindir önemli olan. Bomboş bir yola baksan da bazen, sana belki çocukluk yıllarında oynadığın o sokağı anımsatır. Veya bir ağaca baktığında, doğduğun evin bahçesindeki çamlar gelebilir aklına. Seninle beraber büyüyen, serpilen o küçük çam ağaçları... Vakit geldiğinde çocuğunla beraber oyunlar oynayacağın o bahçe...
Bir anda her şeyi hatırlamak veya unutmak beynin ya hediyesidir ya da cezası insana. Geçmişin nüshaları, şimdinin yaşanamamışlığı, geleceğin kaygılarıyla boğulan ciğerler var her birimizde. Zamanı tam 'ora'sında yaşayabilmenin verdiği huzuru aslında tam bilebilsek, belki de ne geçmişle ne de gelecekle kalmayacak kavgamız gürültümüz.
Her güne çizdiğimiz ya da atfettiğimiz şeyler var. Fakat ya çizgilerimiz eğri büğrü ya da laflarımız, kelimelerimiz yetersiz... Hatayı neresinde yapıyoruz diye düşünmekten gözümüzün önündeki her şeyi kaçırır olduk. Kelebek kanatlanıp uçarken, biz halen bu minik kozayı izledik durduk... Bu sebepten değil midir ki şikayetlerimiz? Her yarınlarda bugünü tam yaşayamadığıımıza söylenip durmayacak mıyız? Zamanla olan ilişkimizi aslında fabrika ayarlarına döndürmek lazım. Yoksa bu kısacık vakitte yaşadığımızı sanıp zamanı kovalar dururuz...