Dört Arketip
Carl Gustav Jung’un insanı kendi türüne özgü yapan semboller olarak açıkladığı ve ortaya attığı arketipler, kitabın ana konusu ve başlığıdır. Birbirinden farklı onlarca arketip sembolü vardır fakat kitapta anne arketipi, yeniden doğuş, masallar ve ruhun fenomenolojisi ve hilebaz figürü konuları üzerinde durulmuştur.
Anne arketipi bölümünde, “Annenin üç önemli özelliği, bakıp büyüten, besleyen iyiliği, arzu dolu duygusallığı ve yeraltına özgü karanlığıdır.” denmiştir. Bu bölümde anne ve çocuğun birbiri üzerindeki etkilerinden, çocuk psikesinden ve anne kompleksinden Freud’a da atıf yapılarak bahsedilmiştir. Ayrıca bu bölümde CG Jung, “çocuk nevrozunun nedenini öncelikle annede aradığını” da belirtmiştir. Anne kompleksi başlığı altında oğlan ve kızın ayrı ayrı anne ile nasıl özdeşleştiklerinden ve bunun gelecekteki yaşamlarına nasıl etki edeceğinden bahsedilmiştir. Açıkçası bunları okurken elbette ben de bu açıklamalarla kendimi karşılaştırdım ve annemle aramdaki ilişkiyi sorguladım fakat bu kadar genelleştirilmesi bana pek inandırıcı gelmedi. Her insanın olaylar karşısında farklı tepkiler erdiğini göz önünde bulundurursak; bence anneye karşı direnç gösteren her kızın menstrüasyon sorunları çekip hamilelikten nefret etmesinin olanağı yoktur.
İkinci bölümün başlığı yeniden doğuştur. Yeniden doğuşun insanlığın ilk ifadelerinden olduğu ve birbirinden çok farklı halkların bile yeniden doğuş hakkında aynı şeyleri söyledikleri belirtilmiştir. Bölümde Kur’an’dan alınan Musa ile Hızır’ın buluşma hikâyesine sürekli değinilmiştir. Ayrıca bir paragrafta “…persona’nın, insanın gerçekte olduğu şey değil, başkalarının ve kendisinin olduğunu düşündüğü şey olduğu” söylenmiştir. Bunu dışında bu bölümde benim en çok dikkatimi çeken cümle: “Ruh zenginliği ganimet biriktirmeyle değil, alımlama açıklığıyla olur” oldu.
İkinci bölümde ek olarak kişilik dönüşmesinden, anima ve animustan bahsedilmiş. Bu konu, doğal dönüşme, grupla özdeşleşme, teknik dönüşüm, büyülü işlemler gibi farklı başlıklara ayrılmıştır. Grupla özdeşleşmeden bahsederken kitle psikolojisi ve uyum sağlam bolca belirtilmiş: “Topluluk insana, yalnızken kolayca yitirebileceği bir cesaret, metanet ve asalet verebilir.”
Üçüncü bölüm olan masallarda ruhun fenomenolojisi bölümünde rüyalardan, masallardan ve mitolojiden atıflar yapılmış. Bu bölüm bolca masalı okumam için bana kaynak vermiş oldu. Alman masalları, Sibirya, İran, İspanyol, Fin masalları gibi çeşitli kültürdeki masallardan örnekler verilip yorumlamalar yapılıyor ve bazı sonuçlara varılıyor: “En küçük şeylerin en büyük etkilere sahip olduğu, yalnızca fizikte değil, psikoloji araştırmalarında da ortaya çıkmıştır. Yaşamın kritik anlarında, bütün her şey sözüm ona ufacık gibi görünen bir şeye bağlı değil midir?” , “İnsanlık tarihi başından beri aşağılık duygusu ile kibrin çatışmasından ibarettir. Bilgelik orta yolu arar ve bu cüretkârlığın bedelini demon ve hayvanla olan şüpheli bir yakınlıkla öder, bu yüzden de ahlaken yanlış anlaşılmaya müsaittir.”
Son bölüm hilebaz (trickster) figürüyle ilgilidir. Hilebaz, ortak gölge figürüdür, bireyin düşük karakter özelliklerinin bir toplamıdır. Trickster’ın anlamı kitabın eklerinde ‘oyunbazlık, hilekârlık, çocuksuluk, alaycılık, dürtüsellik’ gibi sıfatlarla özdeşleştirilmiştir.
“Demek ki ilkel ya da barbar bir bilincin, gelişmenin çok daha erken bir evresinde bile kendisine dair bir imge oluşturması, bunu yüzlerce hatta binlerce yıl hiç durmadan sürdürmesi, en temel özelliklerinin, ayrımlaşmış, hatta en yüce zihinsel ürünlerle karışmasına izin vermesi, arkaik özelliklerin eski olduğu oranda muhafazakâr ve inatçı olmalarıyla açıklanabilir.”
Bunun dışında özsözde Jung insanın yaşam gayesinin kendi tedavisi (kendi eksiklerini tamamlamak ve ıstırabını azaltmak) olduğunu söylemiştir. Onun dışında Jung’dan yapılan ilk alıntı da onun yazma felsefesini anlamamda büyük ölçüde yardımcı oldu: “Yaşamım bir anlamda, yazdıklarımın özünü oluşturuyor, yazdıklarım yaşamımın özünü değil. Kişiliğim ve yazma biçimim bir bütün. Tüm düşüncelerim ve çabalarım aynı zamanda ‘ben’im. Bu nedenle özgeçmişim ‘ben’in yalnızca küçük bir parçası.”