İsmet Özel'in Münacat şiirinden birkaç dizeyle girmek istiyorum söze.
"Hata yapmak fırsatını Adem'e veren sendin.
Bilmedim onun payından ne kadar düştü bana."
Biz, hatanın ve hastalığın bizzat kendisiyiz. Üstelik Adem ve Havva'dan bu yana. Düzeltmek ve toplumun kafamıza dayadığı ahlak normlarında iyileşmeye, daima düzelmeye çalışıyoruz. Bozuluyoruz.
Bizi yaratan elin bir senaryosu var. İnanmak ya da inanmamaktan öte olan bu elin yazıp çizdiği bu perdenin hangi dakikasında hangi rolü üstleneceğimiz seyirci için öylesine mühim ve ismimizin iyi anılması için öylesine kıymetli ki, ne kadar gerçekçi oynarsak o kadar kazanacağız.
Biz, tam olarak hangi düşünceye karşı ne kadar süslenmesi gerektiğinden emin olamayan ama düşünmeye ve buna süslenmeye bayılan çok hücreli oyuncularız.
Perdeler, seyirciler, normlar, kurallar ve legal olan her şeyin tiksindirici kısmındayız.
Başlı başına hata olan insan, başlı başına iyileşmek için iğrençleşmeye ve vaat edilen cennete girmek için türlü güzelliklere bürünen bir tür canlı.
Yaratılanların en üstünü, en akıllısı, en acımasızı.
Katili, sevgilisi.
Kınamaların ortasında günahın vücudu.
Öyle gariptir insan.
Öyle de güzeldir.