Bir Varoluş Trajedisi Oblomovluk
Oblomov, 19.yüzyılda Yazar Gonçarov tarafından yazıya geçirilmiş bir roman karakterinden daha fazlası.
Oblomov... Herkesin kendinden bir parça bulabileceği soylu kişi. Tembel demek az kalır. Okumuş, bir zaman memurluk da yapmış fakat sürekli bir şeyler peşinde koşmanın ona göre olmadığını fark edince kendisini eve kapatmış; hatta yatağa bırakmış kendisini. Öyle ki romanın ilk 100 sayfası 'kalk artık şu yataktan' derken buluyorsunuz kendinizi. Bir kitaba başlasa bitiremez, bir mektup yazmaya kalksa günlerce yazıp siler, sahibi olduğu köye gitmeye karar verse bir plan yapması yıllar sürer, evinden taşınmak zorunda olsa günlerce bunu kendine dert eder. Çünkü bunların hepsi yatağından kalkmasını ve uyanmasını şart kılan eylemlerdir. Tüm bunlara rağmen Oblomov'a kızamıyorsunuz çünkü çok iyi bir yüreğe sahip oluşu her defasında vurgulanıyor. Aslında o da uyumak ve tembellik yapmak istemiyor ama her defasında kendisine yeniliyor. Çünkü Oblomovka'da hayat böyledir ve Oblomov ailesiyle böyle yetişmiştir. Oblomov'un rüyası adlı bölümde Oblomovka halkının yaşayışı o kadar net betimlenmiş ki Oblomov'un böyle oluşuna şaşırmıyorsunuz.
Oblomov Hastalığı
Salt tembellik olarak adlandırabilir miyiz? Yoksa kurulu düzene karşı bilinçli olarak hiçbir şey yapmamaya odaklanarak bitip tükenene kadar kendi içine kapanmak mıdır?
Kitabı ilk okuduğumda Oblomov’un düzene karşı çıkan bilincinin aslında tembelliğine haklı bir neden bulmak amacıyla oluşturulduğunu düşündüm. Biraz şakayla karışık, biraz özeleştiri içeren, ama daha çok yapılmayanlara bahane olarak kullanılmak üzere son derece kullanışlı olan bu kavram, tembelliği bir felsefe haline getirip zor durumda kullanalım diye Gonçarov tarafından bize miras olarak bırakılmış. Oblomov o kadar uyuşuk ve o kadar tembel bir adam ki 632 sayfalık kitabın ilk 200 sayfası yatağından, odasından çıkmasını bekleyerek geçirdim. Gelip gidenlere, onu ziyaret edenlere, evinden çıkarmak isteyenlere de cevabı hazır: plan yapıyorum! Evet her konuda planlar yapıyor, ne yapması gerektiğini biliyor ama uygulama kısmına gelince kılını kıpırdatmıyor. İnsanın sinirlerini bozacak derecede tembel olan Oblomov diğer taraftan da kalbinde zerre kötülük olmayan, ince ruhlu, zarif, kimseye zarar veremeyecek derecede naif bir insan. Oblomov’a çokta haksızlık etmeyelim, dikkatle okursak kitabın bir felsefe içerdiğini kolaylıkla farkedebiliriz. Kendisini eleştiren insanlara şu şekilde cevap veriyor: ‘’Peki, sence en güzel hayat nedir? Niçin Oblomovluk olmasın? Sanki herkes bu benim hayalimdeki hayat için uğraşmıyor mu? Sizin bütün koşmalarınız, tutkularınız, ticaretleriniz, siyasetleriniz hep sonunda rahat etmek için, kaybolmuş bir cenneti bulmak için değil mi?’’ Bu açıdan bakınca insan Oblomov’a hak vermeden de edemiyor.
"Bir varoluş trajedisi olan Oblomovluk, bilinçli bir tembellik/atalet halidir. Bir uyuşukluk değil, aksine fazla uyanıklık, her şeyin farkında olma, bir adım ötesini görme halidir. Ancak tüm bu farkındalık dolayısıyla sonunu gördüğü yolda ilerlemek istememenin getirdiği bir tükenmişlik ve kendini gerçekleştirememedir. Sosyal yaşamdan kopuş, topluma uyum sağlayamama, bilinçli bir vazgeçiştir. Handiyse ölüme eş bir uyuşukluk hali; bir başka deyişle yaşarken ölmektir."
Peki sizce Oblomov bunca hayat koşuşturmacasının boşunalığı konusunda haklı mıdır? Sonunda hepimiz Oblomov kadar rahat ve basit bir yaşam istiyorken ömrümüzü geçici şan şöhret, statü gibi kavramlar için adamamız mantıklı mıdır?
Ya da bu ileri görüşlülük ve bıkkınlık hali bizi tembel bir insan olarak mı konumlandırır? Ve bu kadar basit ve heyecansız bir yaşam gerçekten bizim için en iyisi ve yaşamaya değer midir?