Dilan Işık
YazarDilan Işık
5 dakika okuma süresi
Nis 6, 2019

HUZURUN GÖLGESİ


Patika yol bağımsızlığını ilan etmişçesine kıvrıla kıvrıla dağın zirvesine doğru gidiyor. Güneş ışınlarının yayılan ısısı, bin bir çeşit kokunun burnuma çalınmasını sağlıyordu; nemli toprak kokusu, çimenlerin tazelik kokusu, yer yer fesleğenlerin yarattığı sarhoşluk, olgunlaşmaya yüz tutmuş yaban elmasının yaydığı mayhoşluk…

 Hafifçe esen yelde, çimenler ve yonca içlerinde dağılmış sarı kasımpatılar nazlı nazlı salınıyor, uzaklardan gelen efsunlu, yumuşak kaval sesi çıngırak seslerine karışıyordu. Biraz ilerde ; dallarında barış, meyvesinde sağlık, gölgesinde huzur olan bir yığın ağaç.

Her gözün kendine özgü bir dizgesi vardır. Benim hikayem yaprağın yere düşmesiyle başladı. Herkesin aksine hüzünlü bulmuyordum sonbaharı, kurumuş yapraklar bizim gibilerin umudu olurdu.

Çocukluğumda, ekim kasım aylarında köye giderdik, bu zamanlarda oyun cennetine benzettiğim bir çocuk parkının açılışının olduğuna inanırdım… Ağaçlara tahta merdivenler kurulacak, herkes ağaçlardan zeytinler toplayacaktı, ağaçtan yere düşen zeytinleri toplama kısmı benim gibi çocuklara düşerdi. Bazen muzurluk olsun diye yerden topladığım zeytinleri, ağaçtan toplanan zeytin çuvallarına atardım. Dedem her defasında beni ensemden yakalar:

- Yapma, çocuğum … !

- Neden ama dede? O da zeytin o da…

- Evet, her ikiside zeytin ama ağaçtan topladıklarımız sofralık, salamuralık zeytin, yerden topladıklarımızı fabrikaya yollayıp yağ yapıyoruz.

- Nasıl yani dede? Önce zeytine baktım. Sonra dedeme…

- Dedem kalın kaşlarını çatarak, şaşkın bir ifadeyle ne nasıl çocuğum?

- ‘’ Zeytin sadece yenir ‘’ dede şakacı mısın diyerek, sahte bir gülümse attım.

Dedemin pala bıyıkları havalanmıştı adeta, ağzında kocaman bir gülümsemeyle kahkahalar atıyordu. Gel otur kucağıma da ‘’seninle biraz sohbet edelim’’ dedi dedem yüzündeki gülümsemeyi koruyarak. ‘’ Kulak kesil ve beni dinle şimdi’’ .

- Kulak kesil ne demek dede?

- Yani hiçbir şeyi kaçırmadan, dikkatlice dinle demek.

- Tamam dede. Kulak kesildim.

- Gülümseyerek hadi bakalım, başlıyorum güzel gözlüm;

Antik Yunan’da tanrıların başı Zeus, insanlığa en değerli armağanı veren tanrı ya da tanrıçanın yeni kurulan şehrin hükümdarı olacağını vaat etmiştir. Bu haberi duyan deniz tanrısı Poseidon ve bilgelik tanrıçası Athena büyük bir mücadeleye girerler. Poseidon, insanları keşfedilmemiş, uzak diyarlara götürecek olan görkemli “Atı”; Athena ise insanlığa yüz yıllar boyunca bereket ve yaşam kaynağı olacak olan “Zeytin Ağacı”nı yaratır. İnsanların huzuruna sunulan bu armağanlardan ancak bir tanesi daha değerliydi ve şehir Zeytin’in gerçekten bir bereket kaynağı olduğunu kabul etmiştir. Bunun üzerine Athena’nın onuruna yeni kurulan şehre “Atina” ismi verilmiştir. Yani aslında bizim bugün hayatımızın neredeyse her yerinde kullandığımız zeytin yeryüzüne bir armağan olarak gönderilmiştir.

  Ayrıca;

Beyaz bir güvercinin Hz. Nuh'un gemisine tufan sonrası canlılık belirtisi olarak, ağzında zeytin dalı ile dönmesi nedeniyle, zeytin yüzyıllardır barışın simgesi kabul edilir.

Bizler; zeytin ağacının, yaprağından çekirdeğine kadar tümüyle değerlendiririz. Zeytin ağacından, tabak, kaşık, çatal, masa, yakacak odun; meyvesinden, sofra zeytini çeşitleri; zeytin çekirdeğinden, tesbih, bilezik, kolye; zeytinyağından, besin, besin koruyucu, sabun; küspesinden, gübre ya da yakacak elde ederiz. Yani zeytin bizim yaşam kaynağımız narin kelebeğim.

Aslında dedemin söylediklerinden pek bir şey anlamamıştım. Sadece masal edasıyla kulağıma çalınmıştı cümleler.

Bir filmi ikinci kez izlediğimde ilkine göre daha kısa geliyor. Her şey giderek hızlanıp kısalıyor. Yaşam bütün küçük alışmaların toplamı, büyükçe bir alışkanlıktan ibaret… Aradan geçen yılları ya hayat telaşından ya da büyüme telaşından fark edememiş olacağım ki, gece ansızın inlercesine çalan telefon sesine uyandım…

Ani, beklenmedik bir ölüm haberi almak çok gariptir. Telefon elinizden düşer, kendinizi ucuz bir filmin başrol oyuncusu gibi hissedersiniz. Gerçeklik uzaklara bir yerlere gider.

Eksik ve fazla bir hayatın haberini almak… ilk anda salt acıdır, sancılıdır. Büyümenin koşuludur.Birileri öldükçe, birileri yaşamaya başlar, o hiç dinmeyen sızılarla, sonraları silikleşen ama asla tam olarak kabuk dökmeyen yaralara dönüşür.

‘’ Hazan ‘’ kelimesini ilk defa bu kadar derinden anlıyordum. Dalların kuruduğunu, yaprakların dökülüp sarardığını, toprağın kupkuru olup suya hasret kaldığını en iyi şimdi anlıyordum.

Dedemi defnetmek için köye gittim… Nasıl gittim, yolda ne gördüm ve oraya nasıl vardım bilmiyorum. Tek hatırladığım, köyün girişindeki hasata durmuş zeytin ağaçları… Yumruğumu sıktım, derin bir nefes aldım birkaç dakika gözlerimi ayırmadan zeytin ağaçlarına baktım. Dedemin anlattıklarını düşündüm. ‘’ Zeytin bizim yaşam kaynağımız’’ demişti. Haklıydı dallarında barış, meyvesinde sağlık, gölgesinde huzur olan bir ağaç ancak bize yaşam verebilirdi…

Ve gittim, dedemin mezarına zeytin fidanı diktim; huzur onu hiç bırakmasın diye…

Hazan, hep aynı hatırayı canlandıracak artık gözümde; o adamın katran karası gözlerini, ağız dolusu kahkahalarını, beyazlaşmayı unutan saçlarını, zeytin ağaçlarını, barışı, huzuru…

Bunlar İlginizi Çekebilir