Serkan Can
YazarSerkan Can
489 görüntülenme
3 dakika okuma süresi
Tem 9, 2020

Düşünce


Acaba toplum olarak neden yavaş ilerlediğimiz, kendimizi neden tam olarak ifade edemediğimiz, neden bulunmamız gereken seviyenin altında oluşumuz hakkında herhangi bir fikri olan var mıdır?..

Eminim vardır…

Hepimiz her yerde vatanı kurtaracak o sihirli formülün(!) hep bizim elimizde olduğundan bahseder dururuz.

“Aslında şöyle yapılsa… bizim tek eksiğimiz… biz hep şundan kaybediyoruz…” gibi konuşmalara; “Biz adam olmayız… böyle gelmiş böyle gider… sistem müsait değil ben ne yapabilirim ki?…” ler eklenir.

Bu konulara ilişkin birkaç şey okuyup bir iki de televizyon programı izledik mi olaya tamamıyla hâkimiz demektir. Belki içinde yaşadığımız ülkenin sorunlarını birbirimizle konuşmak biraz olsun rahatlamamıza neden oluyordur. Belki de çözümü üzerine konuşmaktan başka hiç birşey yapılmayan sorunların içinde boğulmamıza… Ya da bu sorunlara ait bir iki çözüm önerisi getirdiğimiz için kendimizi önemli hissetmemize…

Her ne sebeple olursa olsun veya hangi sonucu doğurursa doğursun, bu şekilde hareket etmemizin bizi istediğimiz noktaya ulaştırması imkânsız görünüyor. “Bir arkadaş grubunda yaptığım konuşma mı bizim ilerlememizi engelliyor?” demeyin.

“Birşeyler yapmalıyım” her zaman “birşeyler yapılmalıdır” dan daha çok sorun çözer.”

Konuşmalarınızda öne sürdüğünüz fikirlerin, çözüm önerilerinin veya bir icraattan dolayı duyduğunuz hoşnutsuzluğun yerine ulaşıp hayat bulduğunu hiç gördünüz mü?Tabii ki göremezsiniz, çünkü menzil dışındasınız. Çok iyi bir silaha (kendiniz) sahip olabilirsiniz ancak menziliniz dışında attığınız hiçbirşeyi vuramazsınız. Bu çok doğaldır. Atışa devam etseniz de kendi menziliniz için kullanmanız gereken cephanenizi (gücünüz-zamanınız) boşuna tüketmiş olursunuz. Menzilinizde atış yapacak bir tek cephaneniz kalmamıştır artık. Peki ya sonuç?..

İyi kullanılmayan zamanların bugün bizi etkilediği, yarın yine bizi ve çocuklarımızı derinden etkileyeceği, apaçık ortada.

Bir televizyon programında Sayın Doğan Cüceloğlu’nun sarf ettiği “Vatanı kurtarmaya ilişkin konularda konuşurken harcadığımız zamanı, Türkiye yetişkin nüfusuyla çarptığımızda işgücü kaybımızın ne kadar olduğu çok daha iyi anlaşılır!” sözleri olayın gerçek yüzünü net olarak ifade etmektedir. (Küçük bir hesap yapalım: 40 milyon yetişkin, oy kullanabilen nüfusumuz var. Bu potansiyelin günde sadece 1 dakika bu konular üzerinde konuştuklarını varsayalım. Sonuç 40 milyon dakika eder ki bu da yaklaşık 76 yıl demektir. Bu kayıp zaman hesabı, yalnızca bir gün için ve sembolik olarak alınan 1 dakika üzerinden hesaplanmıştır. Ayrıca buna iyi kullanılmayan diğer zamanlar da dahil değildir.)

Peki çaresiz miyiz? Tabii ki HAYIR… Bundan sonra hep tartıştığımız ülke politikaları için, çalıştığımız yerde eleştirdiğimiz koşullar için, oturduğumuz sitede, sokakta tasvip etmediğimiz durumlar için konuşmaktan öte, birşeyler yapalım. Sürekli başkalarınıeleştirmek yerine yapıcı, olumlu katkılarda bulunalım. Tüm bunlarıyaparken de etkili olabilmek için kendi menzilimizi çok iyi kullanmayıve bu menzili zamanla büyütmeyi amaçlayalım.

Aşağıdaki ankete verilen cevaplar, biri hariç, insan olarak suçu hep dışarıda aradığımızın kanıtıolma özelliğini taşıyor:

“Almanya’da farklı işler yapan fabrikalarda çalışanlara, görüşlerine göre işletmedeki kötü çalışma şartlarından kimin sorumlu olduğu sorulmuş.

Ankete verilen cevapların % 36’sı doğrudan doğruya en yakın amirlerin, % 33’ü fabrika sahibinin, %31’de beraber çalıştıkları işçilerin bunda suçları olduğunu yazmış.

Yalnız bir kişi şöyle cevap vermiş: “Kabahat tamamıyla bende ve ayrı ayrı hepimizdedir. Herkes kendi davranışı ve yaptığı işle etrafında kendi kişisel atmosferini yaratır ve bu atmosfer de işletmenin genel iklimini meydana getirir.”

İşte bu çalışmanın amacı hep üzerinde konuştuğumuz genel iklimi bu denli etkileyen, kendi kişisel atmosferimizi, özenle seçilmiş düşünceler ışığında yeniden gözden geçirebilmektir.

Bunlar İlginizi Çekebilir