Hazırlayan: Elif Şahbudak
Tarih: 07.12.19
Modernleşme, geleneksel toplumların, gelişmiş devlet modellerini benimsemeleri ve bir paradigma değişimi sürecinden geçmeleri sonucunda yaşanan bir süreçtir. Tarihte, Avrupa’da Modernleşme’ye geçiş, toplumda benimsenmiş paradigmanın “Tanrı”dan “Bilim ve Akılcılık”a kayması sonucu gerçekleşir. Bu süreç içerisindeki düşünürlerden bazıları, modernleşmenin temelini hazırlamış ve bu döneme katkı sağlamıştır. Bilimsel yasa ve ilkeleri ile modernleşmenin gerçekleşmesine etki etmiş önemli düşünürlerden biri Nicolaus Copernicus’tur. Polonyalı astronom Nicolaus Copernicus, 1473 yılında doğmuş, ve 1543 yılında ise vefat etmiştir. Varlıklı bir tüccar ailesinin 4 çocuğundan biri olan Copernicus, babasının hayatını kaybetmesi ile dayısına emanet edilmiştir. 1491 yılında Cracow Üniversitesi’nde liberal sanat eğitimi görmeye başlamış ancak mezun olmadan okulunu bırakmıştır. Daha sonra İtalya’da, Bologna Üniversitesi’nde eğitimini sürdürmüştür. Bu süre zarfında ise, üniversitesinin astronomi başkanı olan Domenico Maria de Novara ile beraber kalıp çalışmalarına asistanlık yapmıştır. İlk astronomi gözlemlerini Bologna Kenti’nde yapan Copernicus, Padova Üniversitesi’nde hukuk ve tıp eğitimi almış, sonrasında ise Ferrera Üniversitesi’nde kilise hukuku doktora çalışmalarını tamamlamıştır. Eğitimlerinin bitimi ile ülkesine geri dönmüş, katedral kurulu temsilciliği ve hekimlik meslekleri ile ilgilenmesinin yanı sıra astronomi gözlemlerini sürdürüp çalışmalarını kitaplaştırmıştır. Copernicus, merakı ve araştırmaları ile Dünya’yı değiştirecek bir devrimin ilk adımlarını atmaya başlamıştır. Nicolaus’un gözlem ve çalışmaları, astronomi bilimine temel kuramlar getirmiş ve Avrupa’da Modernleşme sisteminin bilimsel yapısını kurmuştur.
Evren ve uzay, ilk çağlardan beri binlerce bilim insanının ilgi odağı olmuştur. Evrenin ve gezegenlerin oluşumundan, gök cisimlerinin hareketlerine kadar birçok konu üzerine çalışmalar gerçekleştirilmiştir. En önemli tartışmalardan biri ise bu gök cisimlerinin konumu hakkındadır. Milattan önce ikinci yüzyılda, Batlamyus (Ptolemy) isimli matematikçi ve astronom tarafından geliştirilen Ptolemaik (Batlamyusçu) güneş sistemi modeli toplum tarafından kabul edilmekteydi. Bu sisteme göre, Dünya evrenin merkezinde, sabit bir şekilde durmaktadır. Güneş, Ay, yıldız ve gezegenlerin ise Dünya etrafında kusursuz, düzenli ve dairesel hareketlerle döndüğü varsayılmaktadır. Kilisenin otoritesine ve düşüncelerine bağlı olan Batlamyusçu sistemi, mantık ve felsefe profesörü Cemal Yıldırım “ ‘Tanrısal bir düzen’ diye imgelenen bu sistem, ayrıca insana evrenin merkezinde olma onur ve gururunu sağlamaktaydı.’’ [1] şeklinde tanımlamaktadır. Ancak, bu hareketin kusursuz ve dairesel olmadığı Dünya’dan kolayca gözlemlenebilmektedir. Ptolemy, dünyadan bakılınca gözlemlenen bu kusuru, birçok dairesel hareketin birleşimi sonucu oluşan bir intizamsız hareket olarak tanımlamaktadır. Ptolemaik Sistem, yerini Copernicus ve Kepler gibi astronomların tasarladığı sistemler ve yasalara verene kadar, dünya çoğunluğu tarafından kabul görmüştür.
Nicolaus Copernicus, çocukluğundan beri doğruluğundan şüphe ettiği Ptolemaik Sistem’e karşı bir Güneş sistemi modeli oluşturmuş ve bu modeli sayesinde ise bilim dünyasına temel bir katkı sağlamıştır. Copernicus’un, Heliosentrik Modeli ismiyle geçen bu modeli evrenin merkezine Dünya’yı değil, Güneş’i koymaktadır. Ptolemy’nin yasalarının aksine Copernicus, Güneş’in etrafında dönen gezegenlerin sabit bir hızı ve dairesel bir rotası olmadığını da ayrıca savunmaktadır. Copernicus’un bu Güneş sistemi, Batlamyusçu sistemin açığa kavuşturamadığı birçok problemi de beraberinde çözmektedir. Dünya’dan gözlem yapıldığında Batlamyus’un kanunlarına ters düşen anomaliler, Copernicus’un kanunları ile açıklanabilmektedir. Örneğin, Copernicus’un yasalarına göre ‘‘Sabit yıldızlara nisbetle, gezegenlerin görünüşte iler geri hareket etmelerini ve onların değişen parlaklık derecelerini açıklamak...dönen bir Dünya’dan bu gezegenlere bakmanın bir sonucu olarak anlaşılabilir ve görülebilirdi.’’ [2] doğrulanabilen bir ilkedir. Bu bağlamda Copernicus’u, çalışmalarını yapmaya iten en önemli etkenlerden biri Ptolemy’nin yasalarının olağanüstülüğü olmuştur. Copernicus’un çalışmaları, düşünür ve bilim adamlarında, ‘‘İlk bakışta, son derece dengesiz bir görünüm arz eden gezegenlerin hareketlerini, basit, açık anlaşılır ve büyüleyici matematik formülleriyle açıklamak nasıl mümkün olabilirdi?’’ [3] benzeri yeni düşünceler ortaya çıkarmıştır. Batlamyusçular’ın açıklayamadıkları olguları görmezden gelmeleri ve varolmayan kanıtlar oluşturarak meşru kılmaya çalışmaları, Copernicus’u, araştırmalarını sürdürmesi için teşvik etmiştir. Bunun dışında Copernicus’un araştırmalarına ilham veren iki kitap mevcuttur. Birincisi Ptolemy’nin çalışmalarını özetleyen Johann Müller’in “Epitoma in Almagestum Ptolemaei” kitabıdır. İkincisi ise Giovanni Pico della Mirandola tarafından yazılan ve olağanüstü olguları astroloji ile bağlayan “Disputationes Adversus Astrologianm Divinatricenm” kitabıdır.
Copernicus araştırmalarını tamamladıktan sonra “Commentariolus” adlı kitabında tezinin ilk versiyonunu kağıda döker. Ancak, kilise tarafından da benimsenmiş olan teorilere karşı fikirler ürettiği için yayınlarken çekinceli davranmıştır. Fakat Copernicus’un savunduğu fikirler başka bilim insanları tarafından da ikna edici bulunmaya başlayınca, Copernicus fikirlerini daha açıkça beyan etmeye başlamıştır. Bununla birlikte, başta Batı Dünyasında olmak üzere, tüm dünyayı derinden etkileyecek bir devrim başlatmıştır. Copernicus’un tezinin kutsal kitabın belirli pasajlarına karşı çıkması, büyük tepki almasına sebep olmuştur çünkü Batlamyusçu ve ortaçağın skolastik felsefesini benimsemiş sistemin yerine özgür düşünceyi ve bilimsel doğruları temel alan bir sistem sunmuştur. Dini evrende benimsenmeyen tezler öne süren Copernicus’un bilim dünyasındaki takipçisi artmıştır. Bunlardan bir olan Giordano Bruno, Copernicus’un fikirlerini savunduğu için engizisyon mahkemesinde yargılanmış ve yakılarak öldürülmüştür.
Copernicus’un tezinin son hali De Revolutionibus adlı kitabıyla Dünya’ya sunmuştur. Bu kitap ilk yayımlandığında yaygın bir biçimde okunmuştur. Ancak De Revolutionibus okuyucuya sunduğu ‘‘...garip kozmolojik varsayımından dolayı değil, bu varsayıma karşın okunuyordu.’’ [4] Bilim alanında az da olsa donanımlı kişilerin yetişmesi ve bilime, kanıta ve akıla verilen önemin artmaya başlaması ile toplumun Copernicus hakkındaki düşünceleri değişmeye başladı. Gelecekte Copernicus’un fikirlerini temel alan ve Avrupa başta olmak üzere Dünya’yı değiştiren birçok tez ortaya atılmaya başlandı.
Bilimsel yasa ve ilkeleriyle, modernizmin öncülüğünü yapan düşünürler arasında yer alan, Nicolaus Copernicus astronomik evren anlayışının temelini oluşturmuştur. Çocukluğu boyunca geçerliliğini yadırgadığı Ptolemy’nin yasalarına, yaptığı gözlemler sonucu oluşturduğu Güneş Merkezli Heliosentrik Sistem modeli ile karşı çıkmıştır. Başta kilise tarafından aykırı kılınan Copernicus’un yasaları, toplumsal paradigmanın “Tanrı”dan “Bilim ve Akılcılık”a geçişi üzerine meşruiyet kazanmıştır. Copernicus’un ilkeleri, birçok bilim adamının çalışmalarına ufuk açmış, ve astronominin en temel çatışmalarından birine açıklık getirmiştir. Günümüzde hala Nicolaus Copernicus’un modeli yürürlüktedir ve astronomide esas alınmaktadır.
[1] Cemal Yıldırım’ın Bilim Öncüleri adlı kitabının 75. sayfasından alınmıştır.
[2] Richard Tarnas’ın Batı Düşüncesi Tarihi adlı kitabının 49. sayfasından alınmıştır.
[3] Richard Tarnas’ın Batı Düşüncesi Tarihi adlı kitabının 46. sayfasından alınmıştır.
[4 ]Thomas S. Kuhn’un Kopernik Devrimi Batı Düşüncesinin Gelişiminde Gezegen Astronomisi adlı kitabının 305. sayfasından alınmıştır.
Tarnas, Richard. Batı Düşüncesi Tarihi. İstanbul: Külliyat Yayınları, 2011
Yıldırım, Cemal. Bilim Öncüleri. Ankara: Tübitak, 1995
Kuhn, S. Thomas. Kopernik Devrimi Batı Düşüncesinin Gelişiminde Gezegen Astronomisi. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2007