Sözlerime geçmeden önce Yunus Emre’nin sözleri ile başlamak istiyorum. O, benim anlatmak istediğim düşünceleri iki satır ile söylemiş. Ancak maalesef benim seviyem o kadar yüksek olmadığı için uzun uzun kendimi ifade etmeye çalıştım. Umarım düşüncelerimi doğru bir şekilde ifade ederim ki Yunus Emre’nin aşağıdaki söz ile ne demek istediğini ve ne kadar zengin bir kültüre sahip olduğumuzu hepimiz anlayabiliriz.
Dinin terk edenin küfürdür işi
Bu ne küfürdür imandan içeri
Şimdi konumuza geçebiliriz. Peki küfür neydi? Biz çok yanlış anlamlarda kullansakta gafletin içinde kalmanın ismi küfürdü. Hakikati örten her şeyin ismi küfürdü. Mesela bir bulut güneşi örtüyorsa küfür işlemiş oluyor ve bulutun ismi kafir oluyor. Kısacası bir hakikat var ve hakikati görmemizi engelleyen küfürler var. Hakikati apaçık bir şekilde göremiyorsak biz gafletteyiz ve neredeyse hepimiz gafletteyiz. Aynı Platon’un mağara alegorisinde olduğu gibi duvara yansıyan gölgeleri hakikat sanıyoruz. Gaflette olduğumuz için aklımızı tam mânâsıyla kullanamıyoruz. Aklımız sürekli endişeler, geçmiş ve gelecek ile meşgul. İsteklerimizi kendimizin isteklerimiz sanıyoruz. Halbuki isteklerimiz medyanın, modanın ve reklamların tesiriyle oluşuyor. Onlar bizim gerçek isteklerimiz değil. İşte bu yüzden biz tam anlamıyla akledemiyoruz.
Aşk da bu gafletlerden biri. Ancak beşeri aşktan bahsediyorum. Bir kişiye duyduğumuz o inanılmaz çekiliş… Sebebi açıklanamayan. Öyle bir çekiliş ki tüm zamanımızı onun yanında geçirmek istiyoruz. Aklımızın durduğu adeta sarhoş olduğumuz bir dönem. Öyle bir dönem ki Mecnun’u çöle düşüren ve uğrunda efsaneler yazdıran bir dönem. Hatta film, dizi ve müzik piyasasının %95’inin aşk ile alakalı olduğunu söylesek yalan söylemeyiz umarım. Özellikle 21. yüzyılda aşka dair özel bir kutsama var. Hayattaki tek güzel gerçek olarak görülüyor. Sanki hep tozpembe. Herkes kendisinin ruh eşini arıyor. Kaçı buluyor, kaçı hayallerini yaşıyor? Evet, biz bu yüzyılda beşeri aşkı kutsallaştırdık. Bir bakıma haklıydık da. Kutsaldı ama kutsalın gaflet hali gibiydi. Çünkü bizi hayvandan ayıran en belirgin özelliğimiz buydu. Belki de Adem’in yediği yasak elma, aşk meyvesiydi. Tanrı onu yasakladı. Ancak bunu bir anne şefkatiyle yaptı. “Aşkı seçersen çok büyük zorluklar yaşayacaksın. Gaflete düşeceksin. Senden başka bir varlık seçmedi. Sen de seçme!” diyerek uyardı. Ancak Adem’in yaratılışında aşk vardı. Aşkı seçmemesi gibi bir ihtimal mümkün müydü? Ve sonrasında aşk ile başladı hepimizin hikayesi. Adem, Havva’dan ayrıldı. Yıllarca birbirlerini aradılar. Acı çektiler. Biz de hep aynı hikayeyi yaşadık. Aşk, bize gaflet getirdi. Bizim huzurumuzu bozdu. Aşk bir küfürdü, hakikati görmemizi engelledi. Ama aynı zamanda aşk bir basamaktı da. O basamağı basmadan yukarı da çıkılmıyordu. Böyle bir paradokstu işte aşk. Gaflet haliydi. Ama öyle güzel gafletti ki bizi robot gibi düz akıldan karmakarışık duygulara sürükledi. Bizim edebiyatımızı oluşturdu. Dünyaya renk kattı.
Şunu da bilelim ki beşeri aşk bir bencillikti. Hissettiğimiz duygulara bakalım. “Onu seviyorum, o da beni sevsin. Onunla her şeyimi paylaşmak istiyorum. O, hep benim yanımda olmalı, o bana ait vb.” Bakın böyle karşılık bekleyen bir aşk türünde aslında büyük bir ego var. Karşı tarafı esir almak istiyoruz. Bunu itiraf etmeye çekiniyoruz. Kutsallaştırdık ama özünde böyle bencilce duygular olduğunun farkında değiliz. Ancak sevmeyelim mi? Tabii ki sevelim ama bilelim de. Eğer karşılık bekleyen bir sevgimiz varsa biz hâlâ bencil bir insanız. Eğer karşılık beklemeden seviyorsak işte o zaman beşeri aşk basamağını aşıp bir üst basamağa çıkabiliyoruz. Örneğin bir annenin çocuğuna sevgisi, beşeri aşktan daha üstündür. Çünkü anne çocuğunu sadece sever. Karşılık beklemez, sürekli verir ve sever. Ancak filmlerde yansıtılan aşk, egoist bir aşk. Çünkü sadece benim olsun istiyoruz.
İşte böyle bir şey :) Yukarı da çıkaran ama aşağıya da indiren. Diyebilirsiniz ki, karşılık beklemeyelim mi? Bekleyelim :) Kendimizi zorlamamıza gerek yok. Ne hissediyorsak o ve hepsi güzel. Her şeyin bir zamanı var. Aile hayatını kurmamız için bunların hepsi lazım. Eğer bu gaflet olmasa neslimiz devam etmez. Bencilce olsa bile güzel. Çünkü bizim gerçek insanlık makamına ulaşabilmemiz için bu yollardan geçmemiz gerekiyor. Sadece farkındalık kazanmak için bunları yazmak istedim. Yine yüce sultan Yunus Emre’nin sözleri ile bitirelim.
Bu ne küfürdür imandan içeri