Kubilay Kahil
YazarKubilay Kahil
5 dakika okuma süresi
Eki 16, 2019

Bodrum Bodrum


  Kış döneminde kimsenin yüzüne bakmadığı, yaz döneminde ise hayalinin kurulması bile insanın içini gıdıklayan bir yer. Denizi, adaları, koyları, yel değirmenleri, sarnıçları, çarşısı, balık lokantaları.. İnsan burada uzun yıllar yaşasa bile, şehri bitiremez.

Yazın başlangıcı ile birlikte bulunduğum işyerinden, 6–7 kelimelik bir istifa mektubuyla ayrıldım. Kapital sistemin yere basan ayaklarıma bir darbe indirmemesi için yeni bir iş aramaya başladım. Yaşadığım şehirde iyice boğulmaya başlamıştım. Bir yolculuk ile biraz soluk alabileceğimi düşündüm. Yolculuğun sonunda daha önce görmediğim ve bana yeni tecrübeler kazandırabilecek bir yer olmalıydı. Yanıma çadırımı ve birkaç kıyafetimi alıp, yola koyuldum.

Sonun Başlangıcı

10 saatlik bir yolculuktan sonra, beyaz-mavi evlerin tepeden denize doğru teker teker sıralanışı izleyerek, ardından gelen sonsuz mavilikle mayışmış gözlerimi ovaladım. Bir mekanda oturarak insanların yüzlerini, yürüyüşlerini incelemeye başladım.

Aynı gün içerisinde birden fazla iş buldum. Sezonluk olarak çalışacak bir yer arıyorsanız, tek ihtiyacınız bir bilet. Ancak sigorta girişim henüz yapılmadığı için, ilk gün lojmanında kalamadım. Etrafta kamp için birkaç yer vardı ama son 50 liramı buralarda harcamak istemiyordum. Sahil kenarında çadır kurabilecek bir yer ararken, saçını sakalını uzatmış bir bilge bana seslendi. Farklı insanlar ellerinde olmadan kendilerini belli ederler. İdris abi, onlardan biriydi. Uzun yıllar dalgıçlık eğitimi, paraşüt eğitimi gibi dersler vermiş. Yaz sezonlarında da bir otelde çalışıyor ancak iş tanımı olarak anladığım kadarıyla hiçbir şey yapmıyor(işte aradığım meslek). Sonraki günler de İdris abinin yanına sık sık uğradım ve uzun sohbetler ettik. Daha doğrusu, o konuştu ben dinledim. İnsanların varlık üzerine anlam kazandırmasından konuşuyorduk. Bir nesneye isim verdikten sonra, değeri farklılaşmaya başlıyor. Bütün bir yeşilliği uzun uzun baktıktan sonra, ağaç deyip geçiyorsun mesela. Halbuki içerisinde elma ağaçları, palmiye ağaçları gibi ayrıntılar var. Ama sadece ağaç deyip basit bir kavram içerisinde bırakıyoruz. Oysa her birinin farklı özellikleri, farklı ihtiyaçları var. Bunu eğitim sistemi için yorumlayacak olursak, her öğrencinin farklı bir eğitime ihtiyacı vardır. Bunu doğru tespit edip, daha doğru bir politika ile gidilmesi lazım. Eğitim sistemi içerisindeki bütün öğrenciler aynı potansiyel ve yeteneklerde değildir. Hepsi özel ve farklı ihtiyaçları var. İdris abi bu duruma şöyle bir örnek verdi:

İş Ortamı ve Arkadaşlık İlişkileri

Bir otelde işe başladım. Otel gibi büyük yerlerde çalıştığınız zaman, iyi-kötü bissürü insanla iletişim halinde olacaksınız ve yakın çevrenizi bu insanlar oluşturacak. Hiç değilse, iş saatleri ve lojman içerisinde kaldığınız vakitlerde. Bu da gün içerisinde 16 saate denk geliyor. Benim çalıştığım oteldeki insanların büyük bir çoğunluğunu Kürtler oluşturuyordu. Bu kesimin büyük bir kısmı temizlik işiyle uğraşırken, yaşadığı bölgenin dışını görmüş, kendisini biraz daha geliştirenler ise servis, bar gibi departmanlarda çalışıyordu.

Otel her şey dahil bir konsepte sahipti. Albert Einstein “insanoğlunun aptallığı sonsuzdur” derken aynı zamanda açgözlülüğünü de kastetmiş olmalı. İnsan yemek yerken yorulur mu yahu.

Burada çalışan her insan aynı zamanda otelin sahibini biraz daha zengin eden garibanlardan oluşuyordu(ben de dahil olmak üzere). Ancak otelin sahipleri başta olmak üzere üst kademedeki yöneticiler, çalışanları itin götüne sokup sokup çıkartıyordu. Bu gibi yerlerde çalışanlara verilen değer her zaman mizahi hava içerisinde komiğime gitmiştir. Fabrikalarda işçiler grev yaparsa, üretim durur. Otellerde servis personelleri grev yapıp haklarını ararsa, hizmet durur. Basit bir denklemden farksız olan bu durumu, insanların yapmaması veya bu haklarını elde etmek için didinmemesi trajikomik bir olay.

Tatlı Manzaralar

Bodrum çarşısı geniş sokaklardan oluşuyor. Ara sokaklara dalarsanız farklı süprizlerle karşılaşabilirsiniz. Uzun bir yürüyüşümde, Bodrum Balıkçılar Sokağı’na çıktım. Her dükkanın önünden geçerken kendimi içerisine uzun uzun bakmaktan alıkoyamadım.

Merkeze yakın bir yerde Bodrum Deniz Müzesi mevcut. Müzenin hemen önünde, Cevat Şakir Kabaağaçlı(Halikarnas Balıkçısı) tarafından 1936 yılında iki tane okaliptus ağacı dikilmiş. Halikarnas Balıkçısı’nın eserleri gibi büyümüş ve devasa bir boyuta gelmişler.

Merkezden Halikarnas Limanı’na seyreden yolun devamında, tekne turları gibi etkinlikler düzenleniyor. Sabah saat 10–11 gibi başlayan yolculuklar 4–5 gibi son buluyor. Yolculukta yakın mesafedeki koylar ziyaret ediliyor. Bu koylarda yüzme imkanı sağlanıyor. Bu yolculukların bir diğer güzel yanı ise, gayet makul bir ücretle sağlanması. Öğrenci olduğunuzu belirtirseniz, yardımcı olmaya çalışıyorlar.

Bodrum’un gündüzü bir farklı, gecesi bir farklı. Geceleri her yer ışıl ışıl oluyor. Daha serin olduğu için insanlar gece çıkmayı tercih ediyor. Beş dükkandan biri hediyelik eşya satıyor. Bu dükkanları kurcalayın. Eminim ki hoşunuza gidecek şeylere rastlicaksınız.

Bodrum’a 15 dakikalık mesafede Gümbet İlçesi mevcut. Burası daha çok Barlar Sokağı ile meşhur. Bodrum-Gümbet arasında bir tepe var. Tepenin üzerinde de yel değirmenleri var. Restorasyonlarının pek iyi yapılmış olduğu söylenemez. Hatta yapılmamış bile olabilir. İçlerinden bir tanesinin etrafında çitler örülmüş. Ancak çitlerin bile dermanı kalmamış. Buraya muhakkak gelin. Tepeden Bodrum ve Gümbet’in manzarasını izleyin. Tepede küçük bir restoran da mevcut. Burada hem dinlenip hem de manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Gümbet biraz daha hızlı gençlere uygun bir yer. Sürekli bir müzik sesi var. Bir yerden sonra olaya müzik değil, gürültü gözüyle bakabiliyorsunuz.

Bodrum’dan çıkıldığında yaklaşık 30 dakika mesafede Yalıkavak ilçesi mevcut. Biraz daha sakin, kendi halinde bir yerleşim alanı. Tam malı mülkü satıp yerleşmelik. Küçük yeşil bir çarşısı var. Çarşıdan çıktığınızda denizin mavisi sizi karşılıyor. Deniz kenarı boyunca yürüdüğünüzde yat limanlarınına ulaşıyorsunuz. Küçük bir tersanesi de var.

Son günlerimde birkaç dostum beni ziyaret etti. Onlarla birlikte bir hafta boyunca kamp alanında kaldım. En güzel günlerim oldu diyebilirim. Fırsatınız olursa, Bodrum’da kalın. Bir haftalık tatillerle yetinmeyin. Paranız yoksa, burada bir iş bulun. Eminim ki, hayat tecrübenizi arttıracak deneyimler yaşayacaksınız.

Bunlar İlginizi Çekebilir