Bir kitap okumuştum geçenlerde, Solon' un oğlu ölmüş. Solon' un ağladığını gören arkadaşları da "Güçsüz ve anlamsız gözyaşlarını akıtmak yanlış." demişler. Solon da; "Güçsüz ve anlamsız oldukları için akmaları daha iyi ya." demiş.
Gerçekten de öyle midir? Gözyaşları anlamsız mıdır, ya da güçsüz? Bence tam aksine büyük bir anlamı vardır: Bazı şeylere aşırı dayandığımızın göstergesi ve dışa vurumudur. Bazı durumları kalp daha fazla taşıyamaz. Yorulduğunu, artık dolduğunu belirtmek için fazlalıkları dışarı gönderir. Bu, dolu olan su bardağına su eklemeye çalışmak gibi bir şey belki de. Bardaki o su zaman zaman buharlaşır; zaman zaman buz tutar kalıplaşır.O buzları bazen sıcacık bir kalp eritir, bazen de taş gibi bir kalp daha da katılaştırır. Umarım acılarımız katılaşıp kalıplaşmaz, kine dönüşmez. Eğer öyle olursa, güçsüz olduğu düşünülen gözyaşları da kin olur. Kin olur ve başka insanların canını yakar. Öyle olmasın diye bazı şeyleri unutmak gerekir. Bize yük gibi gelen, aklımıza geldiğinde canımızı sıkan, uğraşmak istemediğimiz şeyleri kafamızdan atalım. Daha güzel şeyleri düşünmek, mutlu olmak için çaba harcamak varken, bizi yoran şeyler için zaman ve efor harcamayalım.
Yarın ne olacağını bilmiyoruz; bilemeyiz. Ama geleceğe yönelik sağlam adımlar atmaya çalışabiliriz. Yolumuz ışık tutanlara sıkı sıkıya bağlanabiliriz. Önümüzü gördükçe de mutlu oluruz, azmimiz artar. Yorulduğumuz zamanlar da olur elbet, sinirlendiğimiz zamanlar da... Bırakalım sinirlerimiz, acılarımız gülüşlerimizin arkasına saklansın. Ne var ki çok geçmeden yüreğimize sobelenirler. Sonra da "Çanak çömlek patladı!" deyip hızla uzaklaşırlar. Biz yine de motive olalım; umutlarımız, hayallerimiz sayesinde. Biliyorum, birçoğumuzun aklında hâlâ "Bizi nasıl bir gelecek bekliyor?" sorusu var. Kafamızdan atmak isteriz çoğu zaman bu ayak bağını. Çünkü bizi önünde sonunda düşüreceğini biliriz. Ama yine de gelip yapışır yakımıza bu cevapsız soru! Ve beraberindeki huzursuzluk, karamsarlık...
Öyle şeyler yaşıyoruz ki bazen, bizi dayanamayacağımız noktalara getiriyorlar. Gözlerimizin önü bir anda kederle kaplanıyor. Aklımıza birikmiş acılar geliyor. Bizi bu durumdan çabucak çıkarmak için gözyaşlarımız devreye giriyor. İşte o, birçok şeye olağanca gücümüzle dayandığımızın simgesi "gözyaşlarımız". El ele tutuşup süzülüyorlar yanaklarımızdan. Umudumuz geliyor ve siliyor gözyaşlarımızı. "Bak!" diyor, " Ben varım. Sen dayanamadığında, üzüldüğünde yanındayım." O an anlıyoruz ki, bu su gibi akıp geçen zamanda biz çok, çok şey yaşayacağız. Ve yine anlıyoruz ki; geçmişten geleceğe bakmak, gelecekten geçmişe bakmaktan daha zormuş.