İnsan, sessiz bir yeşillikte bulmuş kendini. Etrafına bakmış meraklı gözlerle. Ağaç, toprak, taş görmüş. Aklına fikirler gelmeye başlamış. Allah'ım bu ne kadar da zeki bir varlıkmış böyle. Sopaların ucunu sivriltip mızrak yapmış mesela, artık vahşi hayvan saldırılarından daha kolay kurtulabilecekmiş, daha iyi avlanabilecekmiş. İki taşı birbirine sürtüp ateşle karşılaşmış. Çiğ yediği etleri ateşe tutmuş, pişirmiş. Sihir gibi bir aklı varmış. Birinin yaptığını diğeri geliştiriyor, birinin bulduğunu kullanarak diğeri başka bir şey buluyormuş.
Çoğalarak ve gelişerek devam etmiş yoluna insan. Sayısı arttıkça anlaşılmış ki o yalnızca zeki bir varlık değilmiş. Hırslıymış, kıskançmış, bencilmiş; ne yazık ki çıkarcıymış. Bir küçük dünyayı kendisiyle paylaşamamış insan. Savaş çıkarmış. Karnını doyurmak için çiğ çiğ et yiyen o yaratık, doymayı boşverip "en çok doymak" adına bir diğerinin canına, malına, ırzına kastetmiş. Hep fazlasını istemiş. Bu istek, kendinin olmayana göz dikmek için haklı bir sebepmiş.
Bir insanın ortalama yetmiş yıl ömrü varmış. Bu kavgaları kazananlar bırak yetmişi, yedi bin yıl yetecek ganimetler kazanıyormuş. Ölene kadar durmadan yeseler bitmeyecek bu ganimetleri, hiç yiyemediği için ölenlere çok görüyorlarmış. Ne kadar şeye sahip olursa o kadar güçlü olacağına ikna etmiş kendini insan. Ki bu şeyler en geç yetmiş senenin sonunda elinden kayıp gidecek şeylermiş. Paraymış, statüymüş. Ölene kadar, öldüğünde hiçbir anlamı kalmayacak şeyler için debelenip durmuş.
Daha güçlü olabilmenin bir yolu da en güçlülerden birinin yanında durmakmış. Bu düşünce ahlakı zehirlemiş. İnsan, bir üstündekine ses çıkarmaz olmuş. Daha çok şeye sahip olmak adına vicdanından sonra onurunu da kaybetmiş. Güçlüye kedi, güçsüze aslan kesilivermiş. Ödüllendirilmek için "güçlüler" ne isterse yapmış. Sonra susmuş ve ödülüyle yetinmiş.
Kediler nankördür.
Bir gün bir insan her gün beslediği sokak kedisinin yanına gitmiş. Yumuş yumuş pek de tatlı bir hayvanmış. Biraz sevip oynamak istemiş, kedi yanaşmamış. Biraz daha çağırmış ama kedi yine gitmemiş yanına. Sonra yakalamış kediyi, zorla sevmek istemiş. Kedi suratına bir tırmık atıp kaçmış.
Ve "Kediler nankördür." demiş insan. "Ben onu her gün besliyorum, ne cüretle bana kendini sevdirmez!" Kedi o an sevilmek istemiyormuş, bu kadar basit. Ama yok, önüne mama koydu diye meğer kendini onun efendisi zannetmiş insan, gülünç şey... Gerçi insanı da suçlamamak lazım, ne de olsa işlerin böyle yürümesine alışıkmış. Koca aklıyla böbürlenen bilge insan ırkı "Ekmek veriyorsa efendimdir." gibi basit bir sistemle dünyada iğrenç bir hiyerarşi kurmuşken, kediciğin bunu bir pati darbesiyle reddetmesi zoruna gitmiş sadece.
Bir kediye istemediği bir şeyi kolay kolay yaptıramazsın. Canı istiyorsa yapar, istemiyorsa direnir. Sırf verdiğin mamadan olmamak için sana tapmaz. Güzel hayvandır kedi. Kendine saldıran kocaman bir köpek de olsa kabarır, karşılık verir. Hatta kendine o kadar güvenir ki bazı köpekleri korkutup kaçırır. Hayranlık duyarsın.
Önüne fazladan koyduğun mamayı doyduğu zaman bırakıp gider. Konuyla alakasız belki ama bir de temiz hayvandır kendileri. Ortalık yere pislemez, pislediğinden utanır, saklamak ister.
Birçok insanda göremediğim meziyetlerdir bunlar. Belki kendimde bile.
O yüzden kedi gibi olabilmeyi diliyorum insanlık için.
Menfaat uğruna iradesinden vazgeçmemek
Kendine ve fikirlerine saygı duymak,
Ne olursa olsun başı dik kalabilmek,
İnsanlığı bu bataklıktan çıkaracak şey kedice "nankör" olabilmektir...