Burak Kantur
YazarBurak Kantur
12 dakika okuma süresi
Ara 25, 2020

ATATÜRK İLE SÖYLEŞİ


     Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ile bir söyleşi yaptım. Kendisine bir kez daha hayran kaldım. Onunla, Türkiye milletini, Orta Doğu sorununu, sanatı, kitap okumanın önemini, ekonomik sorunlarımız ve eğitim politikamız hakkında konuştuk. Aldığım cevaplardan sonra onun aydınlattığı yoldan yürüyeceğime bir kez daha ant içtim.

Burak Kantur: Yeni Türk devletini kurdunuz, milleti yönlendirdiniz, yeni yöntem ve değerler manzumesini ortaya koydunuz. Bağımsızlık benim karakterim diye, tarih sahnesine çıktınız, Osmanlı’nın çöktüğü ve vatanın dört bir yandan düşman ordularınca istila edildiği, devlet topraklarının parçalandığı, ulusun haysiyeti ve namusunun çiğnendiği bir kara dönemde Türk’e yakışan iradenin tecellisi oldunuz. Türkiye’nin Dünya devletleri arasında önem ve değerini arttıran devrimleri yaptınız gerek Avrupa’da gerek uzak ve yakın doğuda gerekse Atlantik ötesi devletlerde büyük hayranlıklara ve yankılara sebep oldunuz. Her ülkede modern Türkiye’nin kurucusu olarak anıldınız. Tüm bunları nasıl başardınız?

Atatürk: Ben hayatım boyunca cebime giren iki kuruşun biriyle kitap aldım. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım.

Burak Kantur: Sakarya’dan önce millete: “Düşman, yurdun namus ocağında boğulacaktır.” demiştiniz.

Atatürk: Evet öyle demiştik. Çünkü öyle olacaktı. Bunun başka çeşidini, düşünmek bile bizlere göre ve Türk milletine göre imkânsızdı.

Burak Kantur: Şimdi, Türk milletine baktığınızda zorlukların üstesinden gelebilecek bir millet görüyor musunuz?

Atatürk: Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; övünmek için yaratılmış, tarihini övünçle doldurmuş bir millettir. Hataları düzeltmeliyiz. Hataların düzeltilmesinde bütün vatandaşların hareketini isterim. Bunu vatanseverlik ve milliyetseverlik görevi biliniz. Bu sözlerim şüphesiz bugünkü uyanık Türk gençliğinin kulaklarında yüksek ve tesirli akisler yapacaktır. Yüksek huylarına ehemmiyetle baktığım Türk çocuklarından daha az şey istemem. Bizim başka milletlerden hiçbir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz.

Burak Kantur: Milletimizi gerçek mutluluğa ulaştırmak, sağlam ve başarılı bir gelecek vermek için ne yapmalıyız?

Atatürk: Milletimizi gerçek mutluluğa ve kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak ve milletimize sağlam ve verimli bir gelecek vermek istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, mükemmel, nurlu bir bilgi, anlayış ordusuna sahip olmak zorunda olduğumuzu inkâr edemeyiz. Gerçek kurtuluşu istiyorsak her şeyden önce, bütün kuvvetimiz, bütün hızımızla, bilgisizliği temizlemek zorundayız. Bu ulus en zor zamanlarda memleket ödevlerine canla başla koşmuştur. İstediklerinden daha fazlasını başaracaklardır.

Burak Kantur: Milleti kurtaracak olan büyük, mükemmel, nurlu bir bilgi, anlayış ordusunu oluşturacak olan kimlerdir?

Atatürk: Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet adını almak yeteneğini kazanamamıştır. Ona gelişigüzel bir kütle denir, millet denemez. Bir kütlenin millet olabilmesi için mutlaka eğitimcileri, öğretmenleri olmalıdır. Onlardır ki, bir sosyal topluluğu gerçek millet haline koyarlar. Bizim milletimiz elbette dünyanın takdirlerini kazanmış bir sosyal heyettir. Fakat onu hak ettiği şeref derecesine ulaştıracak olan öğretmenlerdir.

Burak Kantur: Siz, millet inkılâbını nasıl belirlediniz, hangi değerlerden yola çıktınız, ulaşmak istediğiniz yer neresiydi?

Atatürk: Her millet inkılâbını sosyal çevresinin baskıları ve gereksinimine bağlı olan dâhilinde ihtilâl ve inkılâbın oluş zamanına göre yapar. Her zaman ve her yerde aynı olayın yinelenmesine tanık değil miyiz? Her ne kadar milletlerin ve demokrasilerin ortak çalışmaları gerek ve mümkün ise de, ortak çalışma ancak bir tek amaca, yani barışa yönelmiş ise mümkün ve yararlı olabilir.

Burak Kantur: Günümüz Türkiye’sinin Milli Eğitim programı nasıl belirlenmeli?

Atatürk: Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir. Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz. Türk milleti, bu konuda benim gördüğümü, benim duyduğumu aynen görmekte ve duymaktadır. Bu kadar hassas ve anlayışlı olan Türk milleti kendisinin refahına, yükselmesine engel olmakta olduğunu bilmelidir, artık ayırdığı bütün maddî ve manevî engelleri yıkacak, parça parça ederek ortadan kaldıracaktır. Okullar öğretim ve eğitim kadar, okul dışındaki neslin uzayan bir aydınlatma demeti altında tutulması için gereklidir. Öğretmenler her fırsattan yararlanarak halka koşmalı, halk ile beraber olmalıdır. Milli Eğitim’in gayesi memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir.

Burak Kantur: Sizin uğrunda çalıştığınız önemli uğraşlardan biri de Türk halkına okuma yazma öğretmekti bugün baktığımızda ise hâlâ ‘okumayan’ bir ülke var. Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçen yıl yayınladığı verilere göre, Türkiye’de kitap okumaya kişi başına ayırılan süre günde yalnızca bir dakika. Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86’ncı sırada, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. Yine TÜİK verilerine göre Türkiye’de kitap, ihtiyaç listesinin 235’inci sırasında yer alıyor. Sizin hayatınızda kitap nasıl bir yerde, kitap okumanın bir insana faydası nedir?

Atatürk: Okumayı başlıca bir uğraş, kitabı da arkadaş edindim, saatlerimi hatta günlerimi okumakla geçirdim. Eğer bana bütün yaşamınızı toplayıp en çok ne yaptınız diye soracak olursan, cevabım kitap okumak olacaktır. Bir yönde yürümek kararında olan ve hareketinin ayağında bağlı zincirlerle güçleştirildiğini gören insan ne yapar? Zincirleri kırar, yürür. Kitap okumak da bu zinciri kırabilmek için gereklidir.

Burak Kantur: Bugünkü Orta Doğu sorunun çözümü nedir?

Atatürk: Olaylar, Türk milletine iki önemli kuralı yeniden hatırlatıyor: Yurdumuzu ve haklarımızı koruyabilecek güçte olmak. Barışı koruyacak uluslararası çalışma birliğine önem vermek. Bizim barış ülküsüne ne kadar bağlı olduğumuzu, bu ülkünün güvenlik altına alınmasındaki dileğimizin ne kadar köklü olduğunu açıklama gereğini görmüyorum. Aynı emperyalist devletler aynı derecede şiddetle Türk’ün de, Arap’ın da, Irak’ın da, Anadolu’nun da, Suriye’nin de düşmanlarıdır. Şu halde, Anadolu’nun, Irak’ın, Suriye’nin hayatı ve menfaatleri pek sıkı bir tarzda birleşmiş bulunuyor. Demek oluyor ki, Türklerle Iraklılar ve Suriyeliler arasında sıkı bir dostluk ve uyum siyaseti gerekir. Eğer savaştan iğreniyorsak bu herhalde ondan korktuğumuzdan değil, hiçbir sorunun savaş yoluyla halledilemeyeceğine inandığımızdandır. Memleketimizin selamet ve menfaatini barışta bulmalıyız. Biz güvenliğimizi başka devletler arasındaki anlaşmazlıklarda aramamalıyız. Herkesin, her millet ferdinin ruh ve vicdanında şu inanç sarsılmaz şekilde yerleşmelidir ki, bu millet şunun bunun heveslerini ve tutkularını şan ve şerefini, amaçlarını ve yararlarını tatmin için değil; ancak kendine ait çıkarlar için, kendisine gerekli ve faydalı gördüğü şeyler için yürümeli ve bu millet ancak bu düşünceyle ilerlemelidir.

Burak Kantur: Türkiye nasıl kalkınabilir, halkın refaha en kısa zamanda kavuşması için nasıl bir ekonomi politikası gütmelidir?

Atatürk: Ekonomi her şeydir; milletlerin, devletlerin yükseliş ve çöküş nedenleri iyice araştırılacak olursa bunun en başta ekonomik nedenlere dayandığı görülür. Türk tarihi incelenirse yükseliş, çöküş nedenlerinin iktisat sorunlarından başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır. Tarihimizi dolduran zaferlerin yahut bozgunların tümü iktisat durumumuzla bağlantılı ve ilişkilidir. Türkiye’mize lâyık olduğu yüksek düzeye ulaştırabilmek için iktisadımıza birinci derecede ve en çok önem vermek zorundayız. Zaman, tamamen, bir iktisat devrinden başka bir şey değildir. Yurdumuzu mamur bir ülke haline getirmek için çok çalışmalıyız, üretken olmalıyız, tarım ve sanayie gereken önemi vermeliyiz. Ülkede pek az üretim yapıldığını, buna karşılık, lüks, israf ve gösteriş yüzünden devletin ekonomik ve mali temellerinin çöktüğünü söyleyebiliriz. Ayrıca memleket ekonomisinin, maliyesinin, hatta adliyesinin kayıt ve şart altına alındığını, bunun da sonuçta, ulusal egemenliğimize ağır kısıntılar getirdiğini söyleyebilirim. Oysa biz tam bağımsızlık istiyoruz iktisadi, mali, adli, kültürel her alanda tam bağımsız olmayı amaçlıyoruz.

Burak Kantur: Türkiye’nin yabancı yardımı olmadan yaşamasının mümkün olacağına inanıyor musunuz? Bu yardımı hangi şekilde anlıyorsunuz? Bu ya da birkaç yardım konusunda görüşleriniz nedir?

Atatürk: Ekonomik alanda düşünürken ve konuşurken sanılmasın ki, ben yabancı sermayeye karşıyım; hayır, bizim memleketimiz geniştir. Çok çalışmaya ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı kanunlarımıza uymak şartıyla yabancı sermayelerine gerekli olan güvenceyi vermeye her zaman hazır olmalıyız. Arzu edilir ki yabancı sermaye, çalışmamıza ve sabit servetimize eklensin, bizim için ve onlar için faydalı sonuçlar versin. Benliğimize, varlığımıza hiçbir zarar vermeksizin, dış sermaye memleketimize girebilir.

Burak Kantur: Türk kadını, kendisine tanınan bütün haklara lâyık olduğunu, hem söz konusu haklar tanınmadan önceki asalet ve kahramanlığı ile, hem de bu haklar tanındıktan sonra, kısa zamanda, çeşitli mesleklerde gösterdiği başarılarla kanıtlamıştır. Türk kadını milletimizi kalkındırmak için nasıl bir rol üstlenmelidir?

Atatürk: Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması söylememize imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim.” diyemez. Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, medeniyet dev adımlarıyla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlât yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz. Anaların, bugünkü evlâtlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli özellikleri taşıyan evlât yetiştirmek pek çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız, erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar.

Burak Kantur: Memlekete ve millete hizmet verenlerin esin kaynağı ne olmalıdır?

Atatürk: Memleket ve millet hizmetlerinde öncü olmak isteyenlerin esin kaynağı, milletin gerçek duyguları ve amaçlarıdır. Bizim söylemeye değer bir hareketimiz varsa, o da milletin duygu ve beklentilerinde sevgilerinde varlığına dokunmaya çalışmaktan ibarettir. Her türlü başarı sırrının, her türlü kuvvetin, kudretin gerçek kaynağının, milletin kendisi olduğuna inancımız tamdır.

Burak Kantur: Bir milleti birleştirecek değerler arasına sanatı koyabiliriz. Sanat hakkında ne düşünüyorsunuz?

Atatürk: Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller lâzımdır, bu temellerin en önemlilerinden biri sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata sahip olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve hasta bir kimse gibidir. Hatta kastettiğim manayı bu söz de ifadeye yeterli değildir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur. Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felâkete mahkûmdur. Birçok unsurlar o felâketin derecesini fark etmez. Fark ettiği gün de ne kadar müthiş bir faaliyetle çalışmak lâzım geldiğini tahmin eyleyemez. Kudretsiz beyinler, zayıf bakışlar gerçeği kolaylıkla göremezler. O gibiler büyük Türk milletinin yüce seviyesine göre geri adamlardır. Fakat zaman bütün gerçeklikleri en geri olanlara bile anlatacaktır.

Burak Kantur: Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi kimdir?

Atatürk: Milletimiz çok büyük acılar, mağlubiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazanmış ve lâyık olan köylüdür. Devlet, temel unsur olan çiftçiyi ve çobanı kuvvetlendirmek zorunluğundadır. Bunu kuvvetlendirmek de, öyle sözle olmaz; kuvvetlenmesi arzuya lâyıktır, demekle de olmaz. Bilimin, tekniğin ve yüzyılın gerektirdiği araç ve gereçlere fiilen başvurmak gerekir.

Burak Kantur. : Ülkemizde, özellikle son zamanlarda, yeşil alan miktarı gittikçe azalıyor bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Atatürk: Gerek tarım ve gerek memleketin servet ve genel sağlığı bakımından önemi kesin olan ormanlarımızı da çağdaş önlemlerle iyi halde bulundurmak, genişletmek ve en çok fayda temin etmek, esas ilkelerimizden biri olmalıdır. Ancak, bunda önemli olan, koruma esaslarını, memleketin türlü ağaç gereksinimlerini devamlı olarak karşılaması gereken ormanlarımızı dengeli ve teknik bir şekilde işleterek yararlanmak esasıyla uygun bir şekilde uzlaştırmak zorunluğu vardır.

Burak Kantur: Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?

Atatürk: Milletimizin bitirmeye mecburi olduğu aşamalar büyüktür. Ulaşılması mecbur olan hedefler çoktur. Mutlaka bu aşamalar geçilecek, en nurlu hedeflere varılacaktır. Onun için birbirimize vereceğimiz işaret ileri! İleri! Daima ileridir. Son olarak da siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takibe ahdetmişsiniz. İşte ben bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar yorulmamak ne demek? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk, her insan için tabii bir hâlettir. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni nesil Türkiye'nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edecekseniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

   Atatürk’ün demeçleri; Nutuk kitabı, halka seslenişleri, meclis oturumlarından, beyanname ve telgraflarından alınmıştır. 

Bunlar İlginizi Çekebilir