Michigan’daki iki üniversitede ‘bilişsel kolaylık’ olgusunu açıklamak üzere yapılan klasik bir deneye üstünkörü değinmek istiyorum.
Deney, üniversite gazetesindeki bazı reklamların çıkarılıp her reklam yerine belirledikleri anlamsız kelimeleri reklam başına bir tane olacak şekilde yerleştirmekten ibaretti. İki üniversitenin de kelimeleri kullanma sıklıkları farklıydı. Deneyin sonundaki derecelendirmeler “Bu kelime iyi bir anlama geliyor” yargısından “Bu kelime kötü anlamlı” yargısına kadar uzanan bir skalaya sahipti. Sonuçlar açıktı. Bir kelime gazetede ne kadar sık kullanılmışsa o kadar çok insan o kelimenin iyi bir şey olduğunu düşünüyordu. Yani yeterli tekrar ile anlamsız bir kelime bile tanıdık bir şeye dönüşebilmektedir. Görünüşe göre, bilişsel kolaylık iyi duyguları tetiklemektedir. Mesela, bir şarkının birkaç kez dinlendikten sonra ilk dinlemeye göre kulağa daha güzel gelmesinin nedeni bu olabilir. Beynimiz aynı zamanda tehditleri algılamak için de evrimleşti. Yeni olan her şey aslında bizim için potansiyel bir tehdittir. Ancak tekrarlanan bir şekilde maruz kaldıktan sonra kötü bir şey olmaz ise, o şey tanıdık gelmeye başlar ve kendimizi rahat hissetmeye başlarız, yani bir tehditten çok güvenliğin işareti olur. Bu olgu sadece insanlarda değil hayvanlarda da görülür. Günümüzden başka bir örnek de tabii ki türcülüğe sebep olan algıdır. Gelenekler, kültürler ve inançlar sorgulanmadığı sürece insanın algısıyla oynarlar daima. Hayvanların yenilebilir ve yenilemez olarak ayrılmasına sebep olan, sorgulanmasının dahi söz konusu olmadığı bu dogmatik kavramlar çevremizde olan biteni daha iyi görebilmemiz ve daha iyi anlayabilmemiz açısından sorgulanmalıdır. İnsan gibi bilinç sahibi duyarlı bu canlıları hayatımızın her alanında sömürmemizin nedeni de bilişsel kolaylıkla bağlantılıdır. Marketlerde neredeyse görüp görebileceğiniz her şey hayvan sömürüsünden oluşmaktadır. Yaşayan, hisseden bir canlının ölü bedeni parçalar halinde paketlenip ”satın alınabilir” hale geldiğinde sistem sizin algınızla oynayarak bütünü unutmanızı ve bunu tekrarlayarak da bu ölü bedenlere zamanla aşina olmanızı sağlıyor. Yaşam hakkının her canlı için en temel hak olduğu gerçeği bir zaman sonra algımızda kısıtlı bir daire haline geldi ve bu dairenin dışındaysa genellikle hayvanlar kaldı. Sistem bize onların bedenine ve hayatına zorla el koymamızın doğru olduğunu algımızla oynayarak ve bunu da bizi görmeye mecbur bırakarak reklamlarıyla, kullandığı hayat dolu renkleriyle ve tat duyumuzu hedef alan kelimeleriyle de tekrarladı ve bu tekrarlarla da toplumda kabul görmeyecek davranışları hayvanlar üzerinde meşru kılarak aslında karşı çıktığımız etik olmaktan uzak bu davranışları bize zamanla kabul ettirdi.
Şimdi ise bu algıyı kırmak sistemin arka planında hayvanların hiç de mutlu olmadığını göstermekle bir nevi mümkün. İnsanın algısını bencilleştiren bu sistem ancak sorgulandığı zaman düzelebilir. Bizleri başka canlılar üzerinde hak iddia etmeye iten her şeyin karşısında durmalıyız. Algımızın dairesi mutlaka her canlıyı kucaklayabilmeli ve yaşamak için başka canlıların bedenine, kürküne veya derisine ihtiyacımızın olmadığının, önümüze her defasında ısıtılıp konulanların aslında doğru olmayacağı gibi doğru olmayan şeylerin de yeterli tekrarla algımızı bozabileceğinin bilincinde olmalıyız.