Ahilik Teşkilatı Ne Derece Önemlidir?
XI. yüzyıllarda Anadolu’da henüz bir ulusçuluk kavramı yoktur. Oğuz boyları gibi Türk boyları kendilerini Türkmen olarak tanımlarlar. Bu boy veya budun ismi değil, aynı yaşayış tarzına ve kültürüne sahip olan topluluklara verilen addır. Bir kısım Türkmen İslamiyet’i kabul ettiğinde dahi ulusçuluk kavramı cereyan etmez. Çeşitli etnik gruplar, İslam ideolojisi çevresinde birleşirler. Arap, Türk, İranlı değil, İslam vardır.
Türkmenler Anadolu içlerine ilk yayıldığı zamanlarda Anadolu’da Hıristiyan dini ve kültürü de yoğunluktaydı. Türkmenlerin İslamiyet’i kabul etmesi ile Anadolu’da ahilik ve Mevlevilik yoluyla Hıristiyan kesim İslamlaşmaya başlar. Kırsal bölgelerde İslamiyet yaygınlaşırken Türk dili de önem kazanır ve Grekçe coğrafya ve yer isimleri yavaş yavaş unutulur. Bununla birlikte Anadolu yaşamında ise Türk ve İslam kültürü birbirine karıştı ve yeni bir Türk- İslam sentezi ortaya çıktı.
İslamiyet’in yaygınlaşmasında Türk Şaman inanç ve ilkeleriyle harmanlanmış olan İslam dini ve kültürü Bektaşilik inancını da doğurmuş olup, Anadolu halkının İslamiyet’i daha kolay kabul etmesinde etken olmuştur. Çünkü halk ahlak ve erdemi bu inançlar sayesinde iyice pekiştirmiş olmuştu. İslamlaşma ve dilde Türkçeleşme uzun yıllar içinde gerçekleşmiştir. Ayrıca Türklerin İslamiyet’i kabul etmesi ile farklı mezhepler ve ideolojiler türemiş, özellikle İslamiyet’i kabul etmiş olan ilk Türkmenlerden biri olan Türkistanlı Hoca Ahmet Yesevi ve öğrencisi Hacı Bektaşi Veli (1210-1270) İslamiyet’in Anadolu’da yaygınlaşmasına öncülük etmişlerdir. İslami inançta olan kişilerle din kardeşliği yaptıkları inancında olup Yesevilik tarikatı gibi birçok tarikat bu yüzden ortaya çıkmış, yani bu din kardeşlerini tek çatı altında toplamayı ve kardeşçe yaşamayı amaç edinmişlerdir. Bu tarikatların üyeleri erkeklerden oluşur.
Anadolu’da Büyük Selçuklu devleti hüküm sürerken İran’ın Razavi Horasan eyaletindeki Nişabur şehrinde, İslami ilkelerini temel almış bir teşkilatlanma oluştu. Abbasi Halifeliği döneminde halifeliğin zayıflaması sonucu ortaya çıkmış, Abbasi Halifeliği bu zayıflık döneminde “Fütüvvet” teşkilatı sayesinde yeni bir girişim yapma fırsatı bulmuştur. Bu Fütüvvet teşkilatı üyeleri arasında I. Sultan Alâeddin Keykubad da vardı. İslamiyet’in doğuşu ve yayılmasıyla birlikte, amacı barışçıl yöntemlerle dini yaymak olan teşkilatlanmalar hicri II. Yüzyıldan itibaren Horasan ve Maveraünnehir’de etkin bir şekilde gücünü göstermiş ve yaygınlaşmıştır. Daha sonra Horasan’dan önce Orta Doğu’ya, Bağdat’a en sonunda Selçuklularla Anadolu’ya gelmiş ve varlığını canlı bir şekilde sürdürmüş ve halkı etkilemişlerdir.
1171 yılında İran’da doğduğu bilinen, Şeyh Nasirüddin Mahmud Ahi Evran bin Abbas, Azerbaycan’daki tahsil evresinden sonra Horasan ve Maveraünnehir’e gelmiş ve buradaki bilginlerden dersler alarak kendini yetiştirmiştir. Fütüvvet teşkilatlanması sırasında bu topluluğa burada tanıştığı Evhaddü’d Din Kirmani’nin tavsiyesi ile katılmıştır. O dönemde Bağdat’ın ilim ve irfan merkezi olması, Ahi Evran’ın çok yönlü bir fikir adamı olarak yetişmesini sağlamıştır. İlk Selçuklu fetihleri ve zaferleri döneminde Anadolu’daki nüfus azlığı sebebiyle bu Türk ve İslam birliğinden doğan kültür de ilk önce köylerde olmak üzere daha sonra hem kırsalda hem de kentte Hıristiyan unsurların Türkleşmesi uzun zamanlar içinde mümkün olabilmiştir. İsimlerin değişmesi de özellikle Türkistan’dan Anadolu’ya getirilen coğrafi adlar şeklinde birçok isim Türkçeleşmiş bu yüzden Grekçe isimler önemini ve etkisini yitirmiş, eskimiştir.
Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah, devletin ayakta kalmasını sağlamak, otoritesini güçlendirmek ve sosyal yapıyı tekrar sağlamlaştırmak için Fütüvvet teşkilatından faydalandığı zaman bu amaçla ahlaki ve dini esaslar üzerinde düzenleyerek daha da kurumlaşmasını sağlamıştır. Daha sonra diğer Müslüman devletlere elçiler gönderip bu teşkilat çevresinde birleşmek davetinde bulunmuştur. 1204’te ilk olarak aynı dönemde Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile temasa geçmiştir. Bunun üzerine Keyhüsrev tarafından Bağdat’a elçi gönderilmiş, bu sayede Anadolu’da pek çok tekke ve zaviye yapılmıştır. Daha sonra I. İzzettin Keykavus ve I. Alâeddin Keykubat’ın Fütüvvet teşkilatına girmesiyle Anadolu’da Ahiliğin kuruluşu tamamlanmıştır. Anadolu’da Ahilik teşkilatlanmasının “Fütüvvet” teşkilatlanması gibi siyasi bir amaçla kurulduğu pek söylenemez. Ahilik teşkilatının seferler sırasında asker yardımı yaptığı doğrudur fakat bu bir yönden devletin de bu teşkilatlanmanın gelir giderlerini sağlaması da Ahilerin bunu bir vatan görevi olarak görüp Türklerin kültürel anlamda da birçok anlamda da gelişmesine katkıda bulunmuştur. Anadolu’yu kültürel, ticari ve sanatsal bakımdan kalkındırmayı amaç edinmişler ve büyük ölçüde başarılı olmuşlardır. Sosyolojik etkenden bakıldığında bu diğer kültürel amaçlı denilen şey ise; Moğolların istilası sonucu Anadolu’ya yapılmış göçlerle ilgilidir.3 Bu saldırılardan kurtulmak isteyen birçok göçmen Anadolu’ya akın etmiştir. Bu göçlerde maddi- manevi varlıklarıyla Anadolu’ya göçen sanatkâr ve tüccarlar, ticaret ve sanat hayatının Gayri- Müslimlerin elinde olduğunu görmüş ve yerli Bizans meslektaşlarıyla rekabet edebilmek, meslek ve ticaretlerinde sağlam bir temele oturtmak için aralarında birliğe ve dayanışmaya ihtiyaç duymaları Anadolu’daki Ahilik teşkilatının hem amacı hem de ihtiyaçlarından biri olmuştur. Altında yatan sebeplerden biri bu olurken, din kardeşliği adı altında birçok İslam temelli ahlak ilkeleri ile bu teşkilatlanmayı kuvvetlendirmişlerdir. Özellikle Anadolu’da İslamiyet’in Bektaşilik inancı yolunda, Ahmet Yesevi’nin öğrencisi olan Hacı Bektaşi Veli’nin de desteğiyle Ahi Evran’ın önderliğinde Ahilik teşkilatını daha da kurumlaşmış ve görünür kılmıştı.
Türk halkını ekonomik yönden bağımsız hale getirmek, ihtiyaç sahibi olanlara her alanda yardım etmek, ülkeye yapılacak yabancı saldırılarda ordunun yanında yer alıp savaşmak, milli şuuru sanatta, dilde, edebiyatta, müzikte, gelenek ve göreneklerde yansıtıp ayakta tutmak için bir teşkilat olarak kurulmuş bu ihtiyaç ve şartların ortaya çıkardığı bir teşkilat ve kurum olarak vücut bulmuştur. Birçok yönden kendini eğitmiş Bağdat’taki büyük Şeyhlerden ders almış olan Ahi Evran, üstün becerisi, adaletli ve ahlaklı olmasıyla halk tarafından sevildi ve ün sahibi oldu. Kurduğu örgütün başkanı, Ahi Babası oldu. Teşkilatlanmanın ahlaki özellikle ön plana çıkması da İslam sünnetini esas alışı ile olmuştur. Bunları yazılı metne dökmüşler ve uyulması gereken kurallar olarak bu metinler Fütüvvetnameleri esas almıştır. Fütüvvetnameler Ahilik Teşkilatının anayasası gibidir. Çekirdek ilkeleri doğruluk ve ortak yaşamdır. Kardeşlik ve yardımlaşma zorunludur. Devlet’in İmparatorluğa geçişinde Ahilik Teşkilatı XVI. yüzyıldan itibaren Lonca adını almıştır.
Uzun yıllar toplumun ekonomik, siyasi ve kültürel hayatına yön veren Ahilik teşkilatı XVII. yüzyıldan itibaren bozulmaya başlamıştır. Bunun sebebi ise bu dönemde ortaya çıkan ve dünya ekonomik yapısını temelinden değiştiren Sanayi İnkılabıdır. Kaynakları kıt ve insan ihtiyaçlarını sınırsız olarak gören ekonomi anlayışı dünyanın her yerinde olduğu gibi Anadolu'da da dayanışmacı, paylaşımcı ve insan merkezli teşkilatların sonunu getirmiştir. Sonuç olarak, Ahi birlikleri kendi döneminde ve bu dönemin şartları içerisinde gerek ekonomik gerekse kültürel açıdan çok önemli bir görev üstlenmiş; bu görevi de başarıyla icra etmiştir. Teşkilatın erdemi olan insan modeli yaratılarak bireyin dolayısıyla da toplumun, milletin ve devletin gelişimi sağlanmıştır. Böylece büyük bir medeniyete ve onurlu bir geçmişe bizleri kavuşturmuştur.
Özetle, ülkemizde de bu gibi teşkilatlanmaların bugünkü deyimiyle kurumların önemi büyüktür. Çünkü zanaatçı ve ayrıca sanatçılara büyük destek verilmelidir. Onlar toplumun sağlam bir şekilde ilerlemesi ve yenilenmesi için hayal güçleriyle bizlere yepyeni pencereler açarlar.